AĞRI ARARAT
Başta Tevrat olmak üzere pek çok din ve kültürde sözü edilen Tufan olayında Nuh’un kullandığı geminin burada olduğu düşünülmesine rağmen kalıntılarını bulma çalışmaları başarıya ulaşamamış. Kimi kazılarda bulunduğu iddia edilen gemi kalıntıları ise akademik çevrelerce kabul edilmiyor. Adem ile Havva’nın yaşadığı Erem Bahçelerinin, dağın kuzeyinde bulunan Aras Vadisinde bulunduğu da yörede anlatılan efsaneler arasında yer alıyor.
1650 metre yüksekliğindeki bir yaylada yer alan Ağrı, adını yanında heybetle yükselen dağdan almış. Türkiye’ye en yüksekten bakabileceğiniz, doğuya açılan kapı Ağrı, tarih boyunca çok sayıda kavim ve medeniyete ev sahipliği yapmış.
Ağrı, yazın dağcılık ve doğa yürüyüşüne, kış mevsiminde kayak sporuna elverişli parkurlara sahip efsanevi dağı ile doğunun turizm merkezleri arasında yer alıyor.
Kuzeydoğuda sevimli Balık Gölü etrafına sıralanmış balık restoranları ve yerel yemeklerin sunulduğu lokantalar yer alıyor. Termal kaynakları her yere serpilmiş durumda. Doğubeyazıt’tan sadece 6 km. uzaklıktaki görkemli İshak Paşa Sarayı’nı mutlaka görmelisiniz. İlin Osmanlı valisi İshak Paşa, sarayı 17. yüzyılın karışık bir mimari tarzı ile yaptırmış. Civarda, bir Urartiyan kral rölyefi ve M.Ö. 9. yüzyıldan kalma kaya mezarı görülmeye değer diğer yerler…
Doğubeyazıt yakınında, Türkiye’nin en görkemli doğa anıtı, Ağrı Dağı (5165 m.) yükseliyor. Nuh’un gemisinin battığı sanılan yeri görmek için dağ çıkışını Doğubeyazıt’ın 25 km. doğusundaki Üzengili köyünden başlatmak gerekiyor.
Ayrıca Nuh’un karısının gemide kalan son yemek kalıntılarıyla yaptığı varsayılan aşureyi, Ağrı’nın yerel tatlısı olarak tatmayı sakın unutmayın.

Kimi çevrelerce Nuh’un Gemisi kalıntıları olduğu iddia edilen buluntuların arkeolojik açıdan değeri yok.
Nuh’un Gemisi
İncil ve Tevrat’ta da adı geçen dağa, turizm açısından önemli bir konum kazandıran yaygın inanca göre; Nuh Peygamber zamanında yeryüzünü kötülükler kaplamış. Tanrı, insanlara bir ders vermek amacı ile Nuh’a bir gemi yapmasını emretmiş. 300 arşın boyunda, 50 arşın genişliğinde ve 30 arşın yüksekliğinde yapılacak gemiye, Nuh Peygamber, eşi, oğulları, oğullarının eşleri ile birlikte yeryüzünde bulunan bütün canlı türlerinden 7 erkek, 7 dişi, sürüngenlerden 2 erkek, 2 dişi, yeterli yiyecek de alarak binecekmiş. Nuh Peygamber, Tanrının emri doğrultusunda gemiyi yapmış ve canlılarla beraber gemiye binmiş. 7 gün sonra 40 gün 40 gece süren tufan sonucunda gemidekilerin dışında kalan tüm canlılar yok olmuş. Suların çekilmesi ile gemi, Ağrı Dağı’na oturmuş ve içindeki canlılar sevinçle gemiden ayrılarak yeryüzüne dağılmışlar. Bu yönüyle dini açıdan çok özel olan dağ, düz bir arazide aniden yeryüzünden göğe doğru yükselen heybetli görünümü, yazın bile karlı dorukları, bitki örtüsü ve barındırdığı hayvan türleri ile son derece etkileyici.

Nuh Tufanı söylencesine konu olan Ağrı Dağı dini açıdan çok özel bir dağ.
Buz Mağarası
Ağrı Dağı’nın eteklerinde yer alan Telçeker kasabasına yakın Buz mağarası dikit ve sarkıtları ile ilgi çekici bir mağara. Mağaraya günlük turlar düzenleniyor.
Ağrı Dağı

Türkiye’nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı (5165 m.) jeolojik konumu ve Büyük Tufandan sonra Nuh’un gemisine ev sahipliği yapması dolayısıyla efsanevi özelliği olan bir dağ. Kutsal kitaplarda da adı geçen Ağrı Dağı’nın farklı dillerde birçok ismi mevcut. Başlıcaları, Ararat, Kuh-i Nuh, Cebel ül Haris… Marco Polo’nun hiç bir zaman çıkılamayacak dediği Dağ’a ilk tırmanışı, kayıtlara göre 9 Ekim 1829 yılında Prof. Frederik Von Parat gerçekleştirmiş.
Vali Azlettiren Saray
İshak Paşa Sarayı

1789’da vezir olan Hasan Paşa’nın oğlu İshak Paşa’nın Doğu Bayazıt’da bir tepe üzerinde yaptırdığı saray, 360’ı bulan oda ve salonları ile Osmanlı saray teşkilatının tipik bir örneği. 760 m2’lik bir alanı kaplayan sarayın yapımının 99 yıl sürdüğü söyleniyor. “U” şeklinde, iç içe iki avlu çevresinde toplanmış binaların mimarisinde (cami-harem daireleri-aşevi-hamam, selamlık-merasim ve eğlence salonu-türbe vs.) mükemmel taş işçiliği, oymacılığında ve duvar süslemelerinde ise Fars, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin ortak etkisi hakim.
Girişteki taç kapıda Selçuklu etkisi görülüyor. Söylentiye göre kapı kanatları altındanmış fakat Ruslar alıp götürmüşler. Kapıdan birinci iç avluya girildiğinde eskiden var olan hizmet binaları bugün yıkık durumda. İkinci avluya gene bir taç kapıdan giriliyor. Avlunun sol tarafında görülecek herhangi bir yapı kalmamış. Her şey yıkılmış. Sağ tarafta selamlık daireleri bulunuyor. Ovaya bakan odalarda şömineler var. Selamlığın cumbalı köşkünün işlemeli ahşap konsolları görülmeye değer güzellikte. Avlunun batısındaki çok süslü yüksek kapıdan harem kısmına giriliyor. Mutfak, hamam, kiler gibi yapılar burada bulunuyor. Harem dairesinin odaları dikdörtgen planlı ve şömineli ısıtma sistemine sahip.
İshak Paşa Camii, sarayın ikinci avlusunda, harem ile selamlık daireleri arasında yer alıyor. Cami, kubbesi ve minaresi ile bütün saraya hakim bir konumda yer alıyor. Caminin kıble tarafında dış duvarlarının hemen kenarına inşa edilmiş olan sekizgen türbe, Selçuklu türbe mimarisi geleneğine uygun olarak iki katlı. Dıştan tamamen (kubbe dahil) kesme taştan yapılmış cami ve türbelerin pencere kenarları ve bazı yüzeyleri ağaç ve çiçek tasvir eden Rokoko tarzı işlemelerle süslenmiş.
İshak Paşa’nın bir vali için fazla ihtişamlı olan sarayı yüzünden başının derde girdiği söylenir. Vezirlik rütbesi ile Çıldır ve Ahıska valisiyken azledilip Hasankale’ye sürülmüş. Söylentiye göre Paşa’nın burada misafir ettiği İran elçisinin yolu Topkapı Sarayı’na düşünce, Padişaha İshak Paşa’nın sarayının daha görkemli olduğunu söylemesi üzerine azledilmiş.


İshak Paşa Sarayı, barok ve rokoko tarzının iç içe geçtiği, yer yer Selçuklu etkileri ve yerel motifler de taşıyan tipik bir Osmanlı saray örneği.