Akdeniz Bölgesi



Yivli Minare (Alaaddin Camii)

Antiocheia Antik Kenti

Pisidia bölgesinin başkenti Antiocheia, Seleukos soyundan Antiocheia tarafından (M.Ö. 281-261) yıllarında kurulmuş. Kente kurucunun adına izafeten “Antiocheia” adı verilmiş. Şehir M.Ö. 25 yılında Pisidia bölgesinde İmparator Augustus tarafından Roma askeri kolonisi olarak yeniden kurulmuş. Augustus Antiocheia’ya Roma’ dan 3 bin Romalıyı getirterek yerleştirmiş ve kente Yedi Mahalle adını vermiş. Bizans döneminde özellikle M.S. 1 yüzyıl başlarında St. Paul ve St. Barnabas’ın Hristiyanlığı yaymak için Anadolu’ya yapmış oldukları üç önemli misyoner seferinin ilkinde Antiocheia’yi merkez seçmeleri, şehrin öneminin göstergesi olarak kabul ediliyor.




Yalvaç’ın 1 km kuzeyinde. (Isparta)

Antalya Müzesi

Antalya Müzesi, Türkiye’nin en önemli müzelerinden biri. Avrupa Konseyi tarafından 1988 yılında “Yılın Müzesi Jüri Özel Ödülü” ile de onurlandırılan müzede Side, Perge, Karataş-Semahöyük ile Elmalı-Bayındır tümülüslerinin kalıntıları sergileniyor. Müze; doğa tarihi ve prehistorya, Frig çağı eserleri, tanrılar, küçük eserler ve sualtı buluntuları ile imparator heykelleri, lahitler, mozaik, sikkeler, ikonalar ve Etnografya salonları ile tarih meraklılarına gerçek bir hazine sunuyor.


09.00-18.00 arasında her gün açık, Merkez. (Antalya) 

Yivli Minare (Alaaddin Camii)


Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubad’ın 1230 yılında kiliseden camiye dönüştürdüğü Alaaddin Camii’nin minaresi olan Yivli Minare, Antalya şehir merkezinde yer alıyor.

İlk bakışta göze çarpan bir anıt gibi yükselen Yivli Minare, kentin simgesi olarak kabul ediliyor. Gövdesi tuğladan dilimli ve 8 adet yarım silindirik biçiminde yapılmış. Kalın gövdesi, bu yivler sayesinde estetik bir yapıya bürünmüş. Tabanın her yönünde firuze ve lacivert renkli Allah ve Muhammed yazıları yer alıyor.


Merkez. (Antalya)

Perge Antik Kenti


Perge’nin kuruluşu diğer Pamfilya şehirleriyle aynı zamana rastlıyor. (M.Ö. 7. yüzyıl) Ana tanrıçası Perge Artemisi olan Perge, Hristiyanlar için önemli bir kent. Aziz Paulos ve Barnabas, Perge’ye gelen ünlü isimler arasında yer alıyor. Strabon’a göre, kent dışında ünlü Artemis Tapınağı bulunuyordu. Perge yazıtlarında adı geçen; Perge sikkeleri üzerinde resmi bulunan bu tapınağın yerini tespit etmek henüz mümkün olmamış. Perge’de ayrıca nekropol, surlar, gymnasium, hamam ve anıtsal çeşme gibi tarihi yapılar da yer alıyor. Perge’ye girişte ilk göze çarpan yapı, arkasındaki tepenin yüksekliğinden faydalanılarak yapılan 12 bin kişilik tiyatro. Greko-Roman sınıfına giren tiyatroda orkestra kısmının korkuluklarla çevrilmiş olması, burada gladyatör oyunlarının da yapıldığını gösteriyor.


Aksu/ Antalya’ya 18 km uzaklıkta.

Sillion Antik Kenti


M.Ö. 4. yüzyılda kurulan ve Bizans döneminde piskoposluk merkezi olan kent, Selçuklu devrinde de varlığını sürdürmüş. Tepenin hafif eğimli batı yönü Helenistik çağlardan kalma surlarla çevrili. Bu surları kuleler, kapılar ve kente çıkılan yollar tamamlıyor. Kentin kapısı tepenin batı yanındaki surlar üzerinde. Tepeye çıkıldığında kuzeybatı yönündeki evler, sokaklar ve batıda Bizans kilisesi ile sarnıç görülüyor.


Yanköy-Aksu. (Antalya)

Aspendos Antik Kenti


Aspendos, biri büyük, diğeri küçük iki tepe üzerine kurulmuş   zengin Pamfilya şehirlerinden biri. Evrimedon Çayı ağzındaki konumu ile önemli bir liman ve ticaret kenti olarak ünlenen Aspendos’ta, mısır, gül ağacından yapılmış süs eşyaları, şarap, tuz ve at ticareti yapılırmış. Kent ayrıca antik dünyanın en iyi atlarını yetiştirmesi ile de ünlü. Aspendos’taki eserler, “aşağı kent yapıları” ve “yukarı kent yapıları” olarak ikiye ayrılıyor. Yukarı kent yapıları arasında agora, bazilika toplantı yapısı, nymphaeum ve eksedra yer alıyor. Aşağı kent yapıları ise tiyatro, stadyum, hamamlar, su kemeri, tapınak ve nekropollerden oluşuyor.

Aspendos Tiyatrosu




Aspendos Tiyatrosu, antik dünyanın günümüze gelebilmiş en sağlam örnekler arasında. Küçük bir tepenin yamacına kurulmuş olan 15 bin kişilik tiyatronun mimarı, Aspendoslu Thedoros’un oğlu Zenon. En önemli özelliği muhteşem bir akustiğe sahip olması. Tiyatronun sahne bölümü yarım daire planlı olup, geniş bir diazoma ile ikiye ayrılıyor. Orkestradan itibaren yükselen oturma sıralarının ilki senatör, yargıç ve yabancı elçilere; ikincisi kentin ileri gelenlerine ait. Kadınlar genellikle üst sıralarda, galerinin altındaki bölümde otururlarmış. Geri kalan bölümler kentin tüm vatandaşlarına açık. Sahne, tiyatronun en çarpıcı bölümü. Orkestra düzeyindeki küçük kapılar vahşi hayvanların kapatıldığı dehlizlere ait.


Serik/Antalya’ya 48 km. uzaklıkta.


Selge Antik Kenti


Selge’nin önce Kalchas tarafından kurulduğu ve daha sonraları Ispartalılar tarafından iskan edildiği ileri sürülüyor. Kalıntıları Zerk köyünün çevresinde geniş bir alana yayılmış. Kentin bugünkü kalıntıları arasında en iyi korunmuş olan yapının tiyatro olduğu görülüyor. Kent surları, tapınaklar, su yolu ve mezarlar görülecek eserler arasında. Zemini taş bloklarla döşeli olan kuzey ve doğu tarafın binalarla çevrili büyükçe bir meydanının, kentin Agorası olduğu düşünülüyor. Sarnıç, süslü mezar anıtları yanında, batıdaki Zeus ve Artemis mabedi kalıntıları, araştırılmayı bekliyor. Selge kalıntılarının ilginç bir diğer özelliği de antik kentin içinde hala duran su kaynakları. Özellikle Aladana tepesinin eteklerindeki pınarlar bugün bile kullanılıyor.


Zerk Köyü-Altınkaya. (Antalya)

Termessos Antik Kenti


Termesos Güllük Dağı içerisinde, 1050 metre yükseklikte bir plato üzerinde yer alıyor.

Termesos Anadolu’nun içlerinden gelen Solymler tarafından kurulmuş. Önemli kalıntılardan olan 4 bin 200 kişi kapasiteli tiyatro, İmparator Augustus tarafından M.S. 1. yüzyılın hemen başlarında yaptırılmış. Üstü örtülü meclis toplantı binası olan Odeon’un 600 kişilik oturma yeri bulunuyor. Birbirine bağlı beş sarnıçtan oluşan yer altı sarnıcı, su depolamak ve zeytinyağı saklamak için kullanılmış. Agora, kahramanlık anıtı Hereon, Korint düzenli tapınak, Zeus Solymeus Tapınağı, Küçük ve Büyük Artemis Tapınakları, Gymnasium, gözetleme kuleleri diğer önemli kalıntılar.


Güllük Dağı’nda. Antalya 34 km. uzaklıkta.

Phaselis


Phaselis, M.Ö. 6. yüzyıla ait Helenistik çağın önemli ticaret limanlarından biri. Romalılar döneminde piskoposluk merkezi olmuş. Üç limandan oluşan Phaselis’in doğusundaki limanın kalın duvarları halen çok iyi durumda. Phaselis’de bugün toprak üstünde bulunan kalıntıların büyük bir bölümü Roma devrinden kalma. Bu kalıntılar; liman, kale duvarları, Zeus Mabedi, Kral Antonius Caravella yolu, ayrıca yirmi sıralı tiyatro kalıntıları. Yarımadanın boyun kısmını kapsayan cadde muhteşem. Güney limandan başlayıp şehir kapısına kadar uzanıyor. Bu caddenin genişliği ve kısalığı yüzünden, zaman zaman stadyum olarak da kullanıldığı sanılıyor. Çünkü tarih Phaselis’de iki önemli atletizm karşılaşmasının yapıldığı yazar. Agoranın yanında iki tapınak bulunuyor. Bir tanesi Phaselis için çok önemli bir tanrı olan “Athena Polias” adına yapılmış. Diğeri ise “Heista” ve “Hermes”e adanmış. 


Kemer’e 15 km. uzaklıkta. (Antalya)


Olympos


Antik Olympos kenti Tahtalı Dağı’nın güneyinde yer alıyor. Kara ve deniz yoluyla ulaşılabilen şehirde, Geç Roma ve Erken Bizans devrine ait eserler bulunuyor. Antik devirlerden günümüze kadar gelmeyi başaran mabet kapısı, tiyatro, hamam ve agora görülmeye değer güzellikler. Kent surları ve kuleler ortaçağdan kalma. En ilginç yapı ise Akçay Deresi’nin 150 metre kadar batısında yer alan tapınağa ait kapı. Olympos, Sit alanı kapsamında olduğu için antik alan ve çevresinde yapılaşma yasak.


Çıralı-Olympos/ Antalya’ya 70 km. uzaklıkta.


Myra (Demre)


Myra, denize bakan kayalar içine oturtulmuş bir kent. Belki de türünün Anadolu’daki en güzel örneklerinden. Geniş bir alana yayılmış kalıntılar, mezarlar ve Likce yazıtlardan M.Ö. 5. yüzyıla kadar uzanan eski bir kent olduğu anlaşılıyor.

M.S. 17’de İmparator Germanicus’un karısı Agrippina ile Myra’yı ziyaret ettiği biliniyor. St. Paul M.S. 60 yılında Myra’ya uğramış. M.S. 2. yüzyıl ise Myra’nın Metropolis ünvanıyla onurlandırıldığı ve büyük bir gelişmeye sahne olduğu dönem. Bizans egemenliğinde kent, özellikle 4. ve 5. yüzyıllarda yine bir dini ve idari merkez durumuna gelmiş.


Demre’ye birkaç kilometre uzaklıkta.

St. Nicholas Kilisesi


Yaygın olarak Noel Baba olarak bilinen St. Nicholas M.S. 245’te Patara’da doğmuş ve M.S. 363’de ölmüş. Zengin bir ailenin iyi eğitilmiş oğlu olan St.Nicholas hayatını insanlara özellikle de çocuklara ve denizcilere yardıma adamış. Bu yardımlarının sağladığı ünü, bugüne dek Noel Baba efsanesi olarak süregelmiş. Demre rahibi olarak insanlara dini ve sosyal yardımlarda bulunan St. Nicholas ölünce Demre’ye gömülmüş ve mezarının yanına adına bir kilise inşa edilmiş. 1080’de İtalyan korsanlar mezarından bazı kemikleri Bari’ye kaçırmışlar. Kalan bazı kemik parçaları ise bugün Antalya Müzesi’nde yer alıyor.


Demre.

Simena (Kaleköy)


Eski Simena antik kenti üzerine kurulmuş olan Kaleköy, bir yarımada. Tarihi Likya uygarlığına kadar uzanan Simena’da pek çok uygarlık kalıntılarına rastlamak mümkün. Kayalara oyulmuş tiyatro ve surlar bunlardan yalnızca birkaçı. Kaleköy’e karadan doğrudan ulaşım bulunmuyor. Kıyıdaki iskelelerden birisine yaklaştıktan sonra evlerin içinden ve bahçelerinden geçerek yukarıdaki kaleye ulaşılıyor. Ortaçağ’da kullanılan bu kalenin içinde kayalara oyulmuş, 7 oturma sırası ile 300 kişilik bir tiyatro bulunuyor. Bulunan yazıtlar ise köyün tarihinin M.Ö. 4. yüzyıla dayandığını gösteriyor.


Kaş’tan deniz yoluyla ulaşabilirsiniz.


Kekova Adası


Bölgeye adını veren Kekova Adası, Simena’nın tam önünde, Kaş-Demre arasında yer alıyor.

Kekova Adası depremlerle kısmen suya batmış olduğu için batık şehir olarak anılıyor.

Simena’dan tekneyle 10 dakikalık uzaklıkta yer alan ada üzerinde bulunan Tersane Koyu’na tekneyle ulaşabilirsiniz. Batık Şehir üzerinden teknelerle geçerken su altında kalan şehrin izlerini ve merdivenleri görmek mümkün. Bölge koruma altında alınmış ve buradan dalmak yasak.


Kaş’tan deniz yoluyla ulaşabilirsiniz.


Patara


St. Nicholas’ın doğum yeri olmasının yanı sıra, Büyük İskender zamanının önemli bir liman şehriydi. Şehrin merkezinde bulunan renkli seramikler, şehrin tarihinin M.Ö. 5. yüzyıla dek uzandığını gösteriyor. Biri Patara’ya giden üç kapılı surlar M.S. 110’da Vali Modestus tarafından yaptırılmış. En önemli kalıntılarından biri antik Patara Tiyatrosu.


Kalkan’a 10 km uzaklıkta.


Letoon


Letoon’un Likya şehir devletlerinin kültür merkezi olduğu sanılıyor. Zira o dönemlerde festivaller burada yapılırmış. Letoon adı ise, efsanelerden geliyor. Tanrılar kralı Zeus, Leto’ya aşık olur ve birlikteliklerinden, Leto ikiz çocuklarına hamile kalır. Zeus’un kıskanç karısından korkan Leto ise kaçarak Delos’a gelir. Burada çocukları Apollon ve Artemis’i doğuran Leto, Hera’dan daha çok uzaklaşabilmek için Likya’ya, Anadolu kıyılarına kaçar. Yolda karşılaştığı kurtlar ona Xanthos Nehri’ne kadar kılavuzluk eder. Leto minnettarlık içinde nehri Apollon’a adayarak, o zamana kadar “Termilles” adıyla bilinen yere Yunanca kurt anlamına gelen, “Lykos” sözcüğünden türetilmiş olan “Lykia” adını verir.

Letoon’un kuzeyinde Grek planlı, Helenistik döneme ait olan tiyatro bulunuyor. Sahne kısmı ayakta olmayan tiyatronun doğu ve batısındaki kapılar Dorik frizlerle süslenmiş.


Kaş-Fethiye karayolunda. Xanthos’a 4 km. uzaklıkta.

Xanthos


Eşen Çayı’nın doğu kıyısında kurulmuş Xanthos, Likya Birliği’nin başkentiymiş. Eski Yunanca’da “sarı” anlamına geliyor. Kentin akropolisinden elde edilen yüzey buluntuları yerleşme tarihinin M.Ö. 8. yüzyıla kadar uzandığını ortaya koyuyor. Kelimenin tam anlamıyla bir felaketler kenti olan Xanthos, M.Ö. 429’daki Pers istilalarına kadar bağımsız yaşamış. Pers istilasında kentlerini kahramanca savunan Xanthoslular, istilayı önleyemeyeceklerini anlayınca önce tüm kadın ve çocuklarını öldürmüşler, sonra da kenti ateşe vererek topluca intihar etmişler. Bu kıyımdan kurtulan 80 aile ve başka yerlerden gelen göçmenler tarafından kent yeniden kurulmuş. Antik kentte en çok dikkati çeken tarihi yapı, bir savaş anıtı… 8.87 metre yükseklikteki bu mezar anıt, kayalardan oyulmuş masif bir paye ile dört yüzü frizle çevrili küçük bir mezar odasından oluşuyor. Üstü bir kapak taşıyla örtülü bu odadaki anıt mezarların kabartmaları, Nereidler Anıtı, Harpyler Anıtı, Payave Lahdi ve Aslanlı Mezar, 1842 yılında İngiliz Fellows tarafından Londra’ya götürülmüş. Yerlerine de orijinallerinden alınma alçı kopyalar konulmuş.


Kaş’a 45 km. uzaklıkta.

Side Antik Kenti


Tarihçiler tarafından M.Ö. 1405’te kurulduğu ifade edilen Side, M.Ö. 6. yüzyılın yarısından itibaren, sırası ile Lidyalıların, Perslerin, İskender’in, Antiogonos’un, Ptolemaioslar’ın egemenliğini tanımış. M.S. 5. yüzyıl ve 6. yüzyıllarda piskoposluk merkezi olan Side en parlak devrini yaşamış. Eşsiz bir işçiliği olan kentin ana kapısı iki kule arasında yer alıyor. Side kentinde iki ana cadde var. Surun dışında, kent kapısını karşısında Anadolu’nu en büyük tarihi çeşmesi “Nymphaeum” bulunuyor.Tiyatrodan sonra geniş bir caddeden geçip anıtsal bir yapıya varılıyor. Kentin Pazar yeri olan agora portiklerle çevrili ve üç yanında dükkanlar yer alıyor. Agoranın güneyindeki cadde üzerinde, üç salondan oluşan ve dört tarafı portiklerle çevrili Gymnasium mevcut. Büyük bir Roma Hamamı bugün müze haline getirilmiş ve bölgenin en güzel arkeolojik eserler koleksiyonunu barındırıyor.


Manavgat’a 7 km uzaklıkta.

Side Tiyatrosu


20.000 seyirci alabilecek kapasitedeki Side Tiyatrosu’nun mimarlık tarihi açısından önemi; diğer Roma tiyatroları gibi dağ yamacına değil, strüktürel kurgusunu kemerlerin oluşturduğu mekanlar üzerine oturtulmuş olması. Cavea, orkestra ve skene olmak üzere üç bölümden oluşan tiyatro, Pamfilya tiyatroları içinde en büyük ve anıtsal olanı. Geç Roma döneminde arena olarak işlevlendirilen ve gladyatör gösterileri ile hayvan mücadelelerine ev sahipliği yapan tiyatro, Bizans döneminde ise açık hava kilisesi olarak kullanılmış.


Kızıl Kule


Adını alt ve üst kısımlarındaki kesme taşlardan alan Kızıl Kule, 1226 yılında yapılmış. Bugün bile sapasağlam ayakta duran kulenin doğu cephesi ile batı cephesi arasında, tabanın konumu nedeniyle 2 metrelik yükseklik farkı var. Sekizgen şeklindeki kule beş katlı. Zemin katın ortasından yukarı doğru beşinci kata kadar yükselen bir bölüm bulunuyor. Su sarnıcı görevini üstlenen bu bölüm, kulenin omurgası durumunda. Zemin kat etnografya müzesi olarak hizmet veriyor.


Liman. Alanya


Alanya Kalesi


Alanya Kalesi, 1225 yılında Roma kale kalıntılarının yerine, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılmış.

83 kule ve 140 burcu olan, üç sıra surlarla çevrili yapı, iç ve dış kale bölümlerinden oluşuyor. Aya Yorgi Kilisesi, Kanuni Sultan Süleyman Camisi, Akşabe Sultan Türbesi, Selçuklu Hamamı, Arasta, Bedesten, Sitti Zeynep Türbesi, Sultan Alaaddin Sarayı, irili ufaklı sarnıçlar, deniz feneri ve zindandan oluşan kale gerçek bir tarih hazinesi.


Liman. Alanya


Anamurium Antik Kenti


Anamur burnunun kuzeydoğu yakasında, ortalama 250 m. genişliğinde, güneyden kuzeye doğru uzanan 1700 m. uzunluğundaki eğimli bir arazi şeridi üzerinde, nekropolü olmayan Roma -Bizans kenti bulunuyor. Kentin ayakta kalan yapıların çoğunluğu M.S. 1. yüzyıl sonrasına tarihlendiriliyor. Özellikle geç dönemlere ait kilise, su kemerleri, tiyatro, odeon, palaestra, hamamlar, kiliseler ve kentin dağa doğru yamacını kaplayan alanda ise sayıları 350’ye varan beşik tonozlu, iki katlı benzeri örnekleri Anadolu’da bulunmayan yöreye özgü mezarlar yer alıyor. Roma dönemine ait küçük kent merkezi, güneydeki burun ucundan başlayarak 8 m. yüksekliğinde iç kuleleri de içini alan eğimli bir duvarla son buluyor.


Anamur-Gazipaşa karayolunun 4 km.sinden deniz yönüne 2 km.lik bir yolla ulaşılıyor.

Mamure Kalesi


Kale ilk olarak M.S. 3. veya 4. yüzyılda yapılmış, sonraları Bizanslılar ve Haçlılar tarafından genişletilmiş. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından 1221 yılında ele geçirilerek yıkılmış ve yerine bugünkü kale yapılmış. 3 avlulu kale bir hendekle çevrili ve 36 kuleden oluşuyor. Batı avlusunda halen ibadete açık, onarım görmüş tek minareli tarihi bir cami bulunuyor. Kalenin karşısında karayolu üzerinde yıkık bir de hamam yer alıyor.

İki bölümden oluşan kalede iç içe iki sur ve surlar üzerinde kaleyi bütünüyle dolaşan ve bir taraftan bir tarafa geçişi sağlayan burçlar arasında bir yol bulunuyor. Günümüze kadar sayısız onarım görmüş ve bu sayede günümüze dek ayakta kalmayı başarmış. Kale, Kıbrıs’tan gelen Ermeniler’in de yerleşim merkezi olmuş, hatta burada Ermeni İmparatorluğu adı altında bir prenslik bile kurmuşlar. Ancak bu prensliğin varlığı uzun sürmemiş.


Anamur’a 7 km. uzaklıkta, Anamur-Bozyazı karayolunda yer alıyor.

Alahan Manastırı


M.S 440-442 yıllarında yapılmış olduğu tahmin edilen manastır nefis bir manzaraya hakim. Batıdaki asıl kilise klasik bir bazilika, hayli harap durumda. Doğudaki sağlam, tarihteki ilk kubbeli kiliselerden. İkisinin ortasındaki yapı ise vaftizhane. Kilise binaları Ayasofya ile ortak mimari özellikler taşıyor. Kiliselerin süslenmesinde usta taş oymacılığı kendini belli ediyor. St. Paul, St. Pierre figürlerinin yanı sıra, bir çelengi taşıyan altışar kanatlı Cebrail ve Mikail’in simgesi, yaratıkları ezişi, kükreyen aslan, kartal ve öküz sembolleri İncil yazarlarının tasvirleri, üzüm salkımları asma yaprakları ve balık motifleri zengin bir şekilde tasvir edilmiş.


Mut-Karaman karayolu üzerinde, Mut’un 20 km kuzeyinde yer alıyor.

Narlıkuyu Mozaik Müzesi


Köy meydanındaki müzede Roma devri ile ilgili çok renkli mozaik levhalar, tablolar ve figürler bulunuyor. Ayrıca birçok sanat eserine konu olan “Üç Güzeller” mozaği de bu müzede. Romalı komutan Poimeinos burada yüzeye çıkan şifalı kaynak suyunun başına termal hamam yaptırmış ve hamam zeminini üç güzeller olarak tanımlanan gözalıcı mozaikle süsletmiş. Aglaia, Thalia ve Euphrosyne adlı üç yarı tanrıçayı çıplak ve dans ederken betimleyen mozaik figürü korumaya alınmış ve yapı küçük bir müzeye dönüştürülmüş.



Narlıkuyu.


Aya Tekla Manastırı (Meryemlik)


Hristiyanlık dönemine ait kutsal bir sit alanı. Aya Tekla, Hristiyanlığı yayan ilk kadın azize olarak biliniyor. Yaşamının son yıllarını buradaki mağaralarda geçirerek yöre halkına Hristiyanlığı yayıp, mucize yarattığına inanılıyor. Tarsus’da yaşayan St. Paul’un en iyi öğrencilerinden. Konya’da yaşarken yasak olan Hristiyanlığı yaymak için Silifke’ye göç etmiş. Burada sığındığı mağarasında dini görevini yaparken ölmüş. M.S. 313 yılında imparator Konstantin Hristiyanlığı kabul edince, Aya Tekla adına yaşadığı mağara üzerine şimdiki kiliseyi yaptırmış. Hristiyanlarca “Şehitlik” olarak kabul edilmiş ve hac merkezi ilan edilmiş.


Silifke’nin 1.5 km kadar güneyinde bir tepe üzerinde yer alıyor.


Silifke Kalesi


Silifke’ye hakim, 185 m. yüksekliğinde bir tepe üzerinde yapılmış olan, etrafı kuru hendekle çevrili oval biçimdeki kalenin içinde kemerli galeriler, su sarnıçları, depolar ve diğer yapı kalıntıları bulunuyor. Helenistik veya erken Roma dönemine ait olduğu anlaşılan kale, geçirdiği onarım ve değişiklikler sonucu bugün bir Ortaçağ kalesi görünümünde.

Ünlü gezgin Evliya Çelebi Seyahatname’sinde, 17. yüzyılda Silifke Kalesi’nin 23 burcu olduğunu, içinde bir cami ve 60 ev bulunduğunu yazar. Ancak, burçların bir kısmı ve kale içi yıkık durumda. Halen görülebilen 10 adet burç mevcut.


Adamkayalar;


Şeytan Deresi Vadisi’ne dik yamacında, kayaların yüzünde 9 niş içerisinde M.S. I2. yüzyıldan kalma 11 erkek, 4 kadın, iki çocuk ve bir dağ keçisi kabartması mevcut. Bazı nişlerin alınlığında Roma kartalı kabartması görülüyor.


Silifke-Hüseyinler Köyü karayolunun 5. km.sinden batıya ayrılan yolun sonundaki Şeytan Deresi Vadisi’nde.

Cennet Obruğu


Cennet Obruğu, 90 m. derinliğinde bir çukur. Üçüncü jeolojik zamanın Miosen çağında bir yeraltı deresinin kalker tabakası içerisinde yaptığı erozyon sonucunda, tavanın göçmesi nedeniyle meydana gelmiş. Denizden yüksekliği 135 m. olan bu çöküntü içine, Romalılar devrinden kalma antik bir merdivenle iniliyor. İçinin yemyeşil oluşu ve dibinde akarsuyun bulunuşu nedeniyle cennet deniliyor. Cennet göçüğünün içine çok tanrılı dönem tapınma mağarasının tam ağzında, başarı simgesi olarak bir kilise yapılmış. Kilisenin giriş kapısı üzerindeki dört satırlık yazıttan bu kilisenin Paulus adında iyiliksever bir dindar tarafından Meryem Ana’ya adak olarak yaptırılmış olduğu anlaşılıyor.


Narlıkuyu’nun 3 km. kuzeyinde.

Cehennem Obruğu

Tıpkı Cennet Obruğu gibi Miosen devrine ait kalkerler içinde alttan bir yeraltı deresinin yaptığı erozyonla tavanın göçmesi sonucu oluşmuş. 50×75 m. boyutlarında ve elips biçiminde. Cennet Obruğu’na nazaran daha dar ve dik. Tavanın göçmesi sonucu obruğun dibine yığılan molozlar, batıdan doğuya doğru yaklaşık 30 derecelik bir eğimle alçalıyor.


Cennet Obruğu’nun 75 m. kadar doğusunda yer alıyor.

Uzuncaburç Kalıntıları

Halen 3000 kişinin yaşadığı Uzuncaburç denizden 1200 metre yükseklikte. Doğu Akdeniz’in en etkileyici ören yeri sayılan Uzuncaburç, bir Hitit yerleşimi olan Olba kentinin kutsal yeri olarak kurulmuş. Roma imparatoru Domitian döneminde hızla gelişip ayrı bir şehir olmuş ve Diocaesarea adını almış. Uzuncaburç köyüyle iç içe olan ören yerine sütunlu caddeyle giriliyor. Caddenin solunda tiyatro yer alıyor. Bir kısmı toprak altında bulunan tiyatronun M.S. 170 yıllarında Roma imparatoru Marcus Aurelius ve Lusius Verus dönemlerinde yapıldığı sanılıyor.


İlçenin 30 km. kuzeyinde yer alıyor.


Olba


Bir tepenin üzerinde kurulmuş bulunan antik kentten günümüze kadar gelebilmiş kalıntılar arasında çeşme binası, su kemeri, evler, tiyatro ve nekropol bulunuyor. Buradaki en önemli yapıtlardan biri olan çeşme binası Septimus Severus (M.S. 193 – 211) zamanında yaptırılmış. Lamus Deresi’nden alınan su kanal, tünel ve akuadüklerle bu çeşmeye akıtılıyormuş. Diğer bir önemli eser ise nekropolün bulunduğu vadi üzerine kurulmuş,

150 m. uzunluğunda, 25 m. yüksekliğinde dört kemerli akuadükün korunması ve çevrenin gözetlenmesi için kuleler inşa edilmiş olması yapının önemini göstermekte.


Uzuncaburç’un 4 km. doğusunda yer alıyor.


Kanytelis (Kanlıdivane)


Antik adı Kanytelis ya da Neopolis olan kent büyük bir olasılıkla Helenistik dönemde Olba’ya bağlı olarak kurulmuş. Ama kentte bugüne kalan kalıntılar Roma ve Bizans dönemine ait. Ören yerinde derin bir çukur bulunuyor. Eskiden suçluların buraya atıldığı ve vahşi hayvanlara yem yapıldığı söyleniyor. Belki Kanlıdivane adı da buradan geliyor. İçinde kabartmaların bulunduğu çukurun kenarında kentin en büyük yapısı olan bazilika yer alıyor. 5. yüzyıla ait Bizans yapısında mozaikler görülmeye değer.


Silifke-Erdemli.

Kızkalesi


Günümüzde iyi durumda olan Kızkalesi, denizden gelecek saldırılara karşı korumak için kentin tam karşına, kıyıdan 200 metre açıktaki küçük bir adacığın üzerine inşa edilmiş. Kale Doğu Akdeniz’in simgesi sayılıyor. Antik Korykos şehrini barındıran Kızkalesi; kumsallara, motellere ve kamp alanlarına sahip. Korykos Kalesi ise Kızkalesi’nin hemen karşı kıyısında yer alıyor. Açıktaki kalenin yanı sıra denize uzanan burun üzerinde diğer kale yer alıyor. Her iki kale de 12. yüzyıl başlarında Rubeniyan sülalesinden gelen Ermeni kralları tarafından Korykos kentini korumak için yapılmış. İki kale aynı zamanda birbiri ile bağlantılı, bu bağlantının bir kısmı bugün su yüzeyinde bulunuyor. Korykos kent kalıntıları karadaki kalenin çevresinde geniş bir alana yayılmış.


Silifke´nin 50 kilometre batısında yer alıyor.


Viranşehir (Pompeipolis / Soli)


Deniz kenarında yer alan Soloi antik kenti, MÖ 7. yüzyılda Rodoslu koloniciler tarafından kurularak kente güneş anlamına gelen Soloi adı verilmiş. Kent 527 yılında meydana gelen büyük yer sarsıntısı ile tamamen harap olmuş.Yeniden inşa edilmeye çalışılsa da, bu yüzyıldan sonra yoğunlaşan Sasani ve Müslümün Arap akınları nedeniyle yeniden eskisi gibi imar edilemeyerek terk edilmiş. Bu nedenle ören yerine Viranşehir de deniliyor. Pompeipolis kentinde liman, sütünlu cadde, tiyatro, Roma hamamı, kent duvarları, nekropol su kemeri gibi yapılar mevcutmuş. Günümüzde dağ kapısından deniz kapısına kadar uzanan korint başlıklı 200 sütunlu yoldan, 41 adet sütun ayakta kalmış. Ayrıca liman, hamam kalıntıları, su kemeri bugüne kadar ulaşabilmiş kalıntılar arasında. Mersin Müzesinde kente ait eserler sergileniyor.

Mersin’in 14 km. batısında yer alıyor.

St. Paul Kilisesi


Çarşı başındaki kilisenin M.S. 1102 tarihinde St. Paul Katedrali olarak yapıldığı söyleniyor. Romen stilinde inşa edilmiş olup kalın ve yüksek duvarları, dar, derin pencereleri, büyük ve kalın sütunları ile dikkat çekici. Bu kilise M.S. 1415 yılında Ramazanoğlu Ahmet Bey tarafından onarılarak camiye dönüştürülmüş. Günümüzde ise Müslümanlarca ibadet amacıyla kullanılırken bir yandan da Hıristiyanlarca ziyaret ediliyor.




Tarsus.

St. Paul Kuyusu


St.Paul’un evinin yeri olarak kabul edilen bir avluda bulunan kuyu, St.Paul Kuyusu olarak biliniyor. Halen çevre düzenleme çalışmaları yapılmakta olan kuyunun çapı 1.15 m. Ağız taşının silindir biçiminde olmasına karşın, asıl kuyu gövdesi kare biçiminde ve dörtgen kesme taşlarla yapılmış. Derinliği 38 m. olan kuyunun suyu yaz- kış hiç eksilmiyor. Kudüs’e hacı olmak için yöreden geçen Hristiyanlar kutsal sayılan bu kuyu suyundan içerler. Bunun yanı sıra yapılan kazı çalışmalarında St.Paul’un doğduğu ev olarak tahmin edilen evin taş duvarları St.Paul Kuyusu’nun hemen yanında gün ışığına çıkarılmış.


Tarsus’da Kızılmurat Mahallesi’nde Cumhuriyet Alanı’nın yaklaşık 300 m. kadar kuzeyinde, eski Tarsus evlerinin yoğun olduğu bölgede yer alıyor.


Eshab-ı Kehf (Yediuyuyanlar) Mağarası


Tarsus’un 12 km. kuzeybatısında, Ulaş köyü yakınlarındaki Yediuyuyanlar (Eshab-ı Kehf) Mağarası, hem Müslümanlarca hem de Hristiyanlarca kutsal kabul ediliyor. Kutsal bir ziyaret yeri olarak düzenlenmiş mağaranın önünde bir de cami bulunuyor.


Tarsus’un 12 km. kuzeyinde yer alıyor.

Kleopatra Kapısı

Mısır’ın ünlü kraliçesi Kleopatra’nın (M.Ö. 60- 30) sevgilisi Romalı general Antonius (M.Ö. 83-30) ile Tarsus’ta buluşmak üzere geldiklerinde, o zamanın limanı olan Gözlükule’de altından geçtikleri kapı. “Kancık Kapı” (Deniz Kapısı) adı ile de tanınıyor. Tarsus’u kuşatan üç kapılı surların 1835 yılında Mısırlı İbrahim Paşa tarafından yıktırılmasıyla geriye kalan tek kapı olarak biliniyor. Tek kemeri ile iki yığma ayağı bulunmakta. Çeşitli büyüklükteki taşlarla yapılmış.


Gözlükule parkının güneyinde, Mersin yolu üzerinde ve Tarsus girişinde yer alıyor.

Yılanlıkale


Görülmeye değer bir başka yer de 11. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Yılanlıkale, bir Haçlı Kalesi. Evliya Çelebi, “kalede boynuzlu ve ensesi tüylü yılanların bulunduğunu” anlatır. Ceyhan Nehri kıyısında yer alan Sirkeli’de de Hitit İmparatoru Muvattaliş’in Mısır yolunda burada konakladığını gösteren Hitit rölyefleri bulunuyor.


Adana-İskenderun karayolu, Ceyhan nehri yakınlarında yer alıyor.

Karatepe – Aslantaş Açık Hava Müzesi


Bir Neo – Hitit bölgesi olan Karatepe Milli Parkı’nda Kral Asitawada’nın yazlık sarayının kalıntıları, Hitit ve Fenike yazıları içeren tabletler ve rölyeflerin sergilendiği açık hava müzesi bulunuyor. Tepenin zirvesinde, saray olduğu tahmin edilen iki tane yanmış bina harabesi ve zahire kuyuları mevcut. Kalenin biri güneybatısında, diğeri kuzeydoğusunda olmak üzere iki kapısı var. Güneybatısındaki giriş kapısında kırık parçalarla ekli iki aslan heykeli bulunuyor. Sağ ve sol yan odacıklarda esmer ve açık sarı, sert taneli bazalt taş bloklar üzerinde duvar kaplaması niteliğinde, o günün inanç ve yaşayışını sergileyen çeşitli figür rölyefleri (taş kabartmalar) ve aynı metin olmak üzere, karşılıklı Finike (çivi) ve Hitit hiyeroglif yazıları yer alıyor. Kapı içinde ise yaklaşık üç metre boyunda fırtına tanrısının heykeli bulunuyor. Dünya üzerindeki Hitit yazıları ilk defa burada okunmuş. 


Kadirli’ye 22 km. uzaklıkta.

Misis Antik Kenti


Misis, Roma, Bizans, Memluk, Ramazanoğulları, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde gerek ulaşım, gerekse zengin tarım alanlarından ötürü önemli bir kent olmuş. Misis’de zemininde Nuh’un Gemisi ile hayvanları da resmeden bir dördüncü yüzyıl hamam mozaiğinin de bulunduğu çeşitli Roma Devri kalıntıları yer alıyor. Kentten günümüze Misis Köprüsü, Mozaik Müzesi, ve su yolu kemerleri kalmış. Antik kentin yakınındaki Misis Mozaik Müzesi’nde de çeşitli hayvan tasvirleri yer alıyor.


Adana-İskenderun yolunda, Yakapınar yakınlarında bulunuyor.

Anavarza Antik Kenti


Kuruluş tarihi belli olmayan antik kent M.S. 408 yılında Klikya’nın başkenti olmuş. 8.yüzyıldan itibaren pek çok devlet arasında el değiştiren, Anavarza, bir süre Ermeni Prensliği’nin merkeziymiş. Antik kentin kenarında yükselen bir tepe üzerindeki Anavarza Kalesi ovadaki diğer kalelerin merkezini teşkil eder. Ören yerinde ayakta kalan kalıntılardan surlar, zafer takı, kale, sütunlar, yol ve bekçi evi önündeki mozaikli iki havuz ziyaretçilerin ilgisini çeken eserler.


Kozan-Kadirli yolunun yaklaşık 20. km.sinde Dilekkaya Köyü yakınındadır.

Şar Ören Yeri


Şar, Hititler’in dini merkezi konumundaki antik bir kent. Romalılar döneminde Comana adı verilen bu bölgeye, Türkler Şar adını vermişler. Hitit Ana Tanrıçası Magda-Mater adına düzenlenen dini törenlerin Şar’da yapıldığı biliniyor. Romalılardan kalma açık hava tiyatrosu, Bizans kilise kalıntısı, ana tanrıça tapınağının kapısı olan Alakapı, antik şehrin ayakta kalan eserleri. Şar Adana’nın önemli tarihi eserlerinden.


Tufanbeyli ilçesinin 20 km. kuzeydoğusunda yer alıyor.

Bodrumkale-Kastabala Şehri


Kastabala’nın günümüze ulaşan antik yapı kalıntıları arasında en önemlisi, sütunlu caddesi ve beş bin seyirci kapasiteli tiyatrosu. Bunun yanı sıra iki kilise, kale, Roma hamamı, stadyumu, kentin dört bir yanını çevreleyen  nekropolleri (Kaya oyma ve anıt mezarları) kentin yaklaşık 5 km. kuzey – doğusunda Ceyhan nehri üzerindeki su kemeri kalıntısıyla Kastabala, Osmaniye’nin ve yörenin en önemli ören yerlerinden.


Osmaniye’ye 15 kilometre uzaklıktaki Kesmeburim köyü ve Bahçe köyü sınırları içinde.

Antakya Müzesi


Antakya’da yaşayan zenginlik ve ihtişam dönemini simgeleyen en güzel eserler, eşi bulunmaz Antakya mozaikleri. Yörede 1932 yılında başlayan kazılarda bulunan mozaikler, Antakya Mozaik Müzesi’nde sergileniyor. Mozaikler Roma ve Bizans dönemine ait. Samandağı, Harbiye ve Antakya’da bulunan hamam, kilise ve evlerin tabanlarını süslemiş mozaiklerin çoğunda mitolojik konular işlenmiş. Antakya Müzesi’nde ayrıca heykeller de sergileniyor ki bunların en önemlisi Apollon heykeli.   




 Merkez. (Antakya) 


St. Pierre Kilisesi


Doğal bir mağara iken eklemelerle kiliseye dönüştürülen St. Pierre’nin, dünyanın ilk kilisesi olduğuna inanılır. Ayrıca tarihte ilk defa bu kilisede Hz. İsa’nın dinini tanıyanlar “Hristiyan” adını almış. Kilise, Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Pierre’nin Hz. İsa’nın ölümünden sonra Hristiyanlığı yaymaya çalıştığı yer olarak da önemli bir dini merkez. 1963 yılında Papa VI. Paul tarafından hac yeri olarak ilan edilmiş. Her sene 29 Haziran günü burada tören düzenleniyor. Kilisenin zemininde mozaik kalıntılar, duvarlarda ise freskler bulunuyor.

Antakya-Reyhanlı yolu üzerinde, Habib-ün Neccar Dağı eteklerinde yer alıyor.


Titus Tüneli


M.Ö. 300 yıllarında İmparator Vespasianus zamanında kenti tehdit eden sel sularını önlemek amacıyla 1000 kişilik esir ordusu tarafından 10 yıl boyunca delinerek açılmış. Tünel, Titus zamanında tamamlanmış ve derenin önü bir duvarla kapatılarak sel suları , yüksekliği 7 m. genişliği 6 m. olan bu tünel vasıtası ile uzaklara akıtılmış. 130 metresi tünel, kalanı açık kanal halinde olan tünelin uzunluğu girişten Çevlik’e kadar 1380 m. Tünelin deniz tarafındaki girişine göre sağ tarafta, kaya mezarları bulunuyor. İçinde çok sayıda mezar bulunan ”Beşikli Mağara” adını alan bu mağarayı ziyaret edebilirsiniz.


(Çevlik) Samandağ’ın 5 km. kuzeyinde denize hakim yamaçlarda yer alıyor.


St. Simon Manastırı


M.S. 6. yüzyılda Saint Simon adına yaptırılmış. Burada inzivaya çekilen Saint Simon’un 20 m. yüksekliğindeki taş sütun üzerinde 45 gün yaşadığı rivayet olunur. Bu durum Guinness Rekorlar Kitabına bir rekor olarak kaydedilmiş. Bu sütunun kaidesini bugün de görmek mümkün. Terki Dünya Tarikatı’nın merkezi olarak bilinen St. Simon Manastırı’nda kilise, vaftizhane, sarnıç ve diğer mimari kalıntıları görebilirsiniz.




Samandağ.