Mambo müzi€ini karde¾i ile birlikte yaratan Kübal› kontrbasç› ve besteci Israel “Cachao” López 22 Mart 2008 tarihinde Miami’de 89 ya¾›nda hayat›n› kaybetti
Müzik aleminde yaln›zca takma ad› “Cachao” olarak an›lan sanatç›, karde¾i piyanist ve viyolonselist Orestes López ile Küba danzón’unun son bölümlerini h›zland›rarak mamboyu ortaya ç›kard›. 2006 y›l›ndaki bir röportaj›nda mambonun do€u¾uyla ilgili ¾öyle demi¾ti: “Karde¾imle birbirimize bak›p ‘müzi€e swing katal›m’ anlam›nda ‘Mambea, mambea ahí’ derdik.” 1930’lu y›llar›n sonunda Cachao’nun yaratt›€› enerjik bas bölümleri modern Küba müzi€inin de temelini olu¾turdu. Mambo’dan ilerki y›llarda salsa ve latin rock türleri ortaya ç›kt›. K›sacas› Cachao’nun getirdi€i yeniliklerle tüm dünya dans etmeye ba¾lad›. ‘50’li y›llarda ise Latin müzi€inde yeni bir 盀›r açt› ve Afro-Küba ritmleri, Küba halk ¾ark›lar› ve jazz müzi€inin karma¾›k formlar›n›n harman›ndan olu¾an descargas ad› verilen jam session’lar› ba¾latt›.
Cachao’nun 80 y›ll›k müzik kariyeri sessiz film dönemine kadar uzan›r. 1918 y›l›nda Havana’da do€du, müzisyen bir ailenin üyesi olarak önce klasik müzik ile ilgilenmeye ba¾lad›. Henüz 8 ya¾›ndayken çocuk gruplar›nda bongo çalarak sahneye ilk ad›m›n› att›. Bir y›l sonra, piyanist ve ¾ark›c› Bola de Nieve’ye e¾lik edebilmek için bir sand›€›n üzerine ç›karak kontrbas çalmaktayd›. 13 ya¾›nda Havana Filarmoni Orkestras›n›n kontrbas kadrosuna girdi ve 1930 ile 1960 y›llar› aras›nda orkestra üyesi olarak çal›¾t›. Öte yandan gündüz icra etti€i ciddi müzi€in yan›nda geceleri karde¾i Orestes ile Havana kulüplerinde dans müzi€i yapmay› sürdürdü.
López karde¾lerin binlerce ¾ark› yazd›€› tahmin edilmektedir. Bir yandan charanga ve danzón gibi bilinen formlar› kullan›yorlar, bir yandan da yeni denemelerde bulunuyorlard›.1937 y›l›nda ilk besteledikleri mambonun temposu dans için o kadar h›zl›yd› ki kendi deyimleriyle “6 ay i¾siz kald›lar”.
‹lk mambolar dans müzi€i çalan yayl› çalg›lar topluluklar› için yaz›lmaktayd›. Ama, Dámaso Pérez Prado gibi big band ¾efleri bu ritmlere bak›r nefesliler için aranjmanlar yaz›p mamboyu tüm dünyaya sevdirdiler. ‘50’li ve ‘60’l› y›llarda Palladium ba¾ta olmak üzere New York’un ünlü dans kulüpleri mambonun “çal›n›p oynand›€›” mekânlar haline geldi.
Cachao 1962 y›l›nda Küba’y› terk etti. ‹ki y›l ‹spanya’da ya¾ad›ktan sonra New York’a geldi. Burada Tito Rodríguez, José Fajardo ve Eddie Palmieri’nin mambo orkestralar›nda sideman olarak çal›¾t›. Daha sonra önce Las Vegas’a ard›ndan da Miami’ye yerle¾ti. 1970 ile 1990 y›llar› aras›nda kendi ad›na yaln›zca 3 albüm yay›nlad›. Miami’de ise “dü€ün dernek”lerde, kulüplerde, otel lobilerinde k›sacas› ça€r›ld›€› heryerde çal›yordu. Ünlü saksofoncu Paquito d’Rivera’n›n dedi€i gibi “tan›mas› gereken herkes Cachao’yu tan›yordu.”
1990 y›l›nda, Küba as›ll› aktör Andy Garcia önde gelen Kübal› müzisyenleri bir araya getirerek Cachao için bir tribute konseri düzenledi. “Master Sessions Volume I” ve “Master Sessions Volume II” albümleri 5 günde gerçekle¾tirildi ve Volume 1 Grammy ödülü kazand›. Bu konser ayn› zamanda , “Cachao, Como Su Ritmo No Hay Dos” adl› dokümanter filmin de altyap›s›n› olu¾turdu.
Son 15 y›lda eski ününe tekrar kavu¾an Cachao, 2001 y›l›nda piyanist Bebo Valdés ile Grammy kazanacaklar› “El Arte del Sabor” albümünü gerçekle¾tirdi
Karde¾i Orestes’in, Cachaito lakapl› o€lu Orlando López de Buena Vista Social Club ba¾ta olmak üzere önde gelen Kübal› topluluklarda kontrbas çalmay› sürdürmektedir.
Western Washington Üniversitesi’ni (WWU) 2008 Nisan ayında İstanbul Nardis Jazz Club’ta sahne almak için gelen bas sanatçısı Chuck Israels’in Jazz Dergisi sayfalarındaki tanıtım yazıları ile fark ettik.
Bu okulun 1986 yılından itibaren jazz bölümü direktörlüğünü yürüten usta müzisyen bölümü hakkında çok da bilgi vermiyordu. Aynı alçakgönüllü yaklaşım üniversitenin internet sitesinde de karşımıza çıktı. Bugüne kadar incelediğimiz jazz eğitimi veren okullara göre oldukça kısıtlı bilgiye sahip üniversitenin yöneticilerine ne yazık ki ABD’de yaz tatil başladığı için ulaşamadık. Yine de farklı kaynaklardan edindiğimiz bilgileri sizlerle paylaşıyoruz.
Western Washington Üniversitesi, başkent Washington’ın kuzeyinde Kanada sınırına yakın bir sınır kenti olan Bellingham’da bulunmakta. Genellikle ılıman hava koşullarına sahip şehir, yıl içinde su sporlarını içeren “The Ski to Sea Race“, teknoloji etkinliklerini içeren “LinuxFest Northwest” ve “Bellingham Müzik Festivali”ne evsahipliği yapmakta. Jazz programı üniversitenin müzik fakültesi içinde ki dokuz program içinde yer almakta. Bölüm yöneticileri internet sitelerinde öğrencilerine şöyle seslenmekte:
“Yetenekli müzisyen adayları olarak sahip olduğunuz potansiyeli keşfederek geliştirebileceğiniz bir yere ihtiyacınız bulunmakta. Kariyerinizde size destek veren bir ortam içinde ilham verici eğitmenlerle bir arada olmak isteyeceksiniz. Western’in müzik bölümünde yarattığımız ayrıcalıklı müzik ortamında sizlere cesaret vermek ve desteklemek amacıyla bulunuyoruz. Biz sadece tek bir amaç için buradayız: Sizin için.”
Müzik bölümüne giriş için ses ve enstrüman ağırlıklı bir sınavdan geçilmesi gerekmekte. WWU’un koyduğu standartları geçen öğrenciler kayıt olma hakkı kazanmakta. Ancak dikkat çeken öğrenciler okulun koyduğu standartlara yakın dereceler alması halinde de deneme süresi olarak kabul edilen bir süreci yaşayabilmekteler. Sınavlar, vurmalı çalgılar, piyano, yaylılar, vokal ve nefesli enstrümanlar alanlarında yapılmakta. Bölümün internet sitesinde her müzik enstrümanına ilişkin sınavlara ait detaylı bilgiler bulunmakta. www.wwu.edu/music/shtml/audition.shtml sitesinden bu bilgilere ulaşılabilir.
Bölüm ön lisans ve lisans düzeyinde öğrenci kabul etmekte. Ön lisans programı bir genel ve beş profesyonel programdan oluşmakta. Genel program (BA), temel bir konu olarak müzik eğitimi üzerinde dururken, diğer dört profesyonel ön lisans programı (Bmus) müzik eğitimi, performans, tarih&yapıt ve kompozisyon gibi temel alanlarda gelişmiş programlara odaklanmış. Nefesliler ve perküsyon, piyano, yaylılar ve gitar, vokal ve koro, tahtadan yapılmış nefesli sazlar, müzik tarihi ve kompozisyon, müzik eğitimi ve jazz dersleri WWU’nun programları içindedir.
Jazz Programı
Yazının başında bahsettiğimiz gibi bu bölümün başında jazz dünyasının saygın ismi Chuck Israels bulunmakta. Bölümün eğitimcileri yine müzik sektöründe isim yapmış müzisyenlerden oluşmakta: Tery Trotter (Natalie Cole’un piyanisti), Miles Black (piyano), Dan Faehnle (Diana Krall’ın gitaristi), Donald Bailey (Jimmy Smit’in davulcusu), Bill Goodwin (davul), All Jackson (davul), Wayne Goodman (Lincoln Center Jazz Orkestra’nın tromboncusu), Jay Thomas, Ernie Krivda, Mike Allen (saksofon), Claudio Roditi (Dizzy Gillespie ve Paquito D’Rivera ile çalışmış trompetçi)
Okulun temel farklılıklarından biri performanslara önem verilmesi ve öğrenciler için geniş ortamlar sağlaması. Yıl boyunca öğrenci çalışmaları okul içinde ve dışında çok sayıda büyük ve küçük organizasyonlarla sergilenmekte. Özelikle okulun geniş olanaklara sahip iki big band’i her üç ayda bir düzenlenen konserlerinde jazz standartları ve öğrenci bestelerini çalmakta. Jazz çalışmalarında yer alan öğrenciler yıl içinde çok sayıda yerel ve uluslararası misafir sanatçılarla ortak çalışmalarda yer alma fırsatı da bulmakta. Western Washington Üniversitesi ile ilgili daha fazla bilgi almak için; www.wwu.edu adresini ziyaret edebilir caz@gencjazzcilar.org adresine e-posta atabilirsiniz.
Bu sayıdan itibaren tüm jazz camiası içinde pekçok şeyi yakından ve birinci ağızdan duymak gibi bir önceliğimi kullanma kararı alarak, ben de kendime köşe yapmaya karar verdim. Bildiğiniz gibi bir müzisyen eşi, editör ve jazz külüp işletmecisi olmanın getirdiği “olayların içinde” olmaktan dolayı duyduklarımı sizlerle paylaşmaya karar verdim. Bunların bir kısmı daha sonra “geniş haber olmaya aday” konular olabileceği gibi bir kısmı da “aramızda kalmasın” olmasını istediklerimdir. Bu sayımızın “jazz-arazzi” konuları şöyle;,
Davulcumuz Ferit Odman ABD’de ilk kaydını yaptı.
Ferit Odman’ı tanıyorsunuz değil mi? Genç ve çok yetenekli Ferit davul çalmaya 12 yaşında, 1999 yılında AFS değişim programı ile gittiği İsveç’te başlamış. 2001’de burslu olarak girdiği İstanbul Bilgi Üniversitesi – Jazz Performans bölümünü başarıyla bitiren Ferit, öğrenimi boyunca Donovan Mixon, Önder Focan ve Spin grubu ile albüm kayıtları, Kerem Görsev, Maffy Falay ve Lloyd Chisholm gibi Türkiye’deki birçok önemli müzisyen ile konser ve turneler yaptı. 2004’te New York’ta School For Improvisational Music’te Billy Hart ve Jim Black gibi davulcularla özel olarak çalışma imkanı bulan genç sanatçı, 2006 yılında Fulbright bursuna layık görüldü ve William Paterson University’de Jazz-Performans Master’ını tamamladı. İstanbul-Agop Zilleri’nin endorser’ı olan ve çalışmalarını iki senedir New York’ta sürdüren sanatçı, şu sıralar Vincent Herring, Brian Lynch, Burak Bedikyan ve Peter Washington ile kendi adına kaydettiği albümünü piyasaya sürme hazırlıkları içerisinde. Kendi adına çıkaracağı ilk kayıt olan albümün adı ‘Nommo’ olacakmış. Albümde yer alan müzisyenleri de öğrendim. Vincent Herring (alto sax), Brian Lynch (trompet), Burak Bedikyan (piyano), Peter Washington (akustik bas), Ferit Odman (davul). Albümü duyduğuma göre “produce” eden Ferit ama “executive producer” Bill Goodwin. Brooklyn NY’ta akustik jazz kayıtları üzerine uzmanlaşmış olan “Acoustic Recording Studios”da Michael Brorby tarafından kaydedilen albümün, mastering’i Paul Wickliffe tarafindam “Skyline Productions” da yapılmış. Ferit kayıtlardan çok memnun olduğunu, NY standardında bir albüm olduğunu söyledi. Repertuarını da sordum tabii; günümüze kadar çok az kaydedilmiş olan parçalardan oluşan, “straight ahead” bir repertuar seçilmiş. Sonny Stitt, Oscar Peterson, Larry Willis, Tadd Dameron ve Charlie Parker gibi bestecilere yer verilmiş. Albüm için 2 yıllık NY deneyimi ve orada almış olduğu ‘Master of Music’ eğitimini yansıtan, ve kendi deyimi ile “jazz’a olan derin sevgimi – minnetimi dile getirebildiğim bir albüm” oldu diyor Ferit.
Bascı Ozan Musluoğlu Merve ile evlendi…
Almanya doğumlu bascımız Ozan Musluoğlu 1 Temmuz’da Merve ile evlendi. Bilgi Üniversitesi “jazz performance” bölümünden mezun olan Ozan 2003-6 arasında pop grubu Athena’da çaldı. Pek çok yerli, yabancı grupla kulüp ve festivalde yer alan arkadaşımıza mutluluklar diliyoruz.
Önder Focan 43. Pori Jazz Festivali’ne katılıyor.
Gitaristimiz Önder Focan 1995’den beri davet aldığı ve katıldığı Pori Jazz Festivali’ne bu yıl da kendi adına 2 konser ile katılıyor. Ayrıca pekçok sahnede pekçok sanatçı ile jam-session yapma olanağı da bu festivalin diğer bir özelliği. Bu yıl ayrıca “Estonya Genç Jazz Müzisyeni Yarışması”nda ikinci olup, festivalden davet alan Cem Tuncer’in de katılacağı festivalde iki gitarcımız neler yapacak, ben şimdiden heyecanlanıyorum. İstanbul Jazz Festivali’nden sonra ben de aralarına katılacağımdan, görüp dinlediklerimi önümüzdeki sayıda yazmayı planlıyorum.
Kamil Erdem yeni CD yaptı.
Bascımız Kamil Erdem Hollanda’da yeni bir CD kaydetti. “Odd Tango” adını vereceği albümün miksajı Ankara’da yapılmış. “A.K. Müzik” etiketi ile önümüzdeki günlerde piyasada olacak olan kayıtlarda Mark Alban Lotz (flt), Fatih Ahıskalı (ud), Allan Gunga Purves (perc) çalıyor. CD’de daha önce İstanbul Nardis Jazz Club’da da birlikte çaldıkları Hollandalı flütçü Mark Alban Lotz ve Kamil Erdem bestelerine yer verilmiş.
Meltem Ege Litvanya Genç Jazz Yarışması’nda da birinci oldu.
Nardis Genç Jazz Yarışmalarının bugüne kadarki en çok ödüllü genci Ankaralı Meltem Ege Litvanya’daki Jazz Voices 2008 yarışmasından da birinci olarak çıktı. Finlandiya’daki Lady Summertime 2007 birincisi de olan Meltem Ege 1981 Syracuse New York doğumlu. Müzik dünyasına yedi yaşında piyano çalmaya başlayarak girdi. 1991 yılında ailesiyle birlikte Türkiye’ye döndü ve Bilkent Üniversitesi Müzik Hazırlık Lisesi’ne kabul edildi. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’ne devam ederek Piyano Bölümü’nden mezun oldu. Şarkı söylemeye üniversite yıllarında başladı ve rock, funk, R&B ve jazz dahil çeşitli stillerde deneyim kazandı. 2006 yılında Polonya’da düzenlenen “Dom Chemika” yaz okuluna katıldı. 2007 yılınde Istanbul’da düzenlenen Nardis Jazz Club Genç Vokal Yarışmasına katılarak, Türkiye’yi ve Nardis’i Finlandiya’nın Hammellina kentinde “Lady Summertime” adıyla düzenlenen 12. Jazz Vokal Yarışması’nda temsil etmek üzere seçildi. Jürinin oylarıyla yarışmanın birincisi, izliyecilerin oylarıyla ‘halkın favorisi’ seçildi. Bu ödüllerle beraber Kaunas Jazz Festivali’ne de davet aldı. Meltem şu an Berklee’den aldığı yüklü bir yetenek bursu ve Ankara Caz Derneği’nden aldığı yardım bursuyla Berklee College of Music’de Jazz Vocal Performance okuyor.
Zenco
Piyanist Genco Arı kayıt yaptı.
Quartet Muartet’in üstün yetenekli piyanisti Genco Arı henüz 5 yaşındayken müzikle ilgilenmeye başladı. Caz müzisyeni olan babası Necdet Arı’nın da etkisiyle bu yönde devam etti ve 9 yaşında İÜ Devlet Konservatuarı’na kabul edildi. Piyano ve orkestra şefliği üzerine eğitim aldı. Prof. Meral Yapalı, Prof. Ova Sunder, Prof. Lala Margulius Prof. Emel Çelebioğlu ve Doç. Mete Sakpınar gibi isimlerden ders aldı. Altı ay içinde altı sınıf atlayarak lisans programına geçti, 13 yaşında TRT Caz Orkestrası’nda çalmaya başlamasıyla caz ve çağdaş müziğe ilgisi iyice arttı. Bir yıl sonra kendi eserlerini çalmaya başlayan Arı, aynı yıl Zerrin Özer aranjmanları üzerine çalışması sayesinde popüler müzikle de tanıştı. O zamandan beri sayısız pop ve caz müzik konseri ve albümünde aranjör, müzik direktörü, prodüktör ve müzisyen olarak yer aldı. 2003 yılında katıldığı Quartet Muartet ile birlikte 2004 tarihli bir caz albümüne imza attı. Bugünlerde kendi albümü ve remiks projeleri ile uğraşmanın yanında, Sibel Köse, Sarp Maden, u.f.u.k ve dj Met ile hazırladığı yeni “live house” projesinde yer alıyor. Bu isimlerle birlikte hazırlamakta olduğu albüm çalışmalarına da devam ediyor.2007 aralık’tan beri Mess Prodüksiyon’un müzik direktörlüğünü de yürütüyor. Adı “The Wizard” olan albüm Genco Arı’nın ilk, Mess’in ise ikinci albümü olacak. Bu albümde Genco Arı’nın birlikte çaldığı sanatçılar ise dudak uçuklatacak; Dave Weckl, Anthony Jackson, Mike Stern ve Bob Franceschini. Albüm piyasaya yakın zamanda çıkacak.
Avrupa Jazz Festivalleri Birliği
İstanbul Jazz Festivali, Avrupa Jazz Festivalleri Birliği’ne üyedir. Bu üyeleri tanıyor musunuz? İşte bu üyeler.
Okay Temiz’in fotoğrafları sergileniyor…
Fotoğraf sanatçısı Nevzat Yıldıran ‘ın, ünlü müzisyenimiz Okay Temiz ile 6 yıllık bir çalışmanın sonucunda oluşturduğu ilk kişisel fotoğraf sergisi “Tonlar”ı, Fotografevi’nde izleyicilerle buluşturuyor. Yalnızca Türk Müziği’ne değil, dünya müziğine de özellikle ritim konusunda yaptığı katkılarla adından sıkça söz ettiren Okay Temiz, ilk kez böyle kapsamlı bir sergide kendi dünyasını hem müzik, hem de fotoğraf izleyicileriyle paylaşıyor. Farklı boyutlarda 35 adet fotoğraftan oluşan bu siyah beyaz sergi, 14 Haziran – 4 Temmuz 2008 tarihleri arasında, Fotografevi’nin iki katında da sergilenecek.
Festival programına son anda Türkiye’de müzikseverlerin yakından tanıdığı Pink Martini de eklendi…
“Sympathique” ve “Hang on Little Tomato” albümleri ile Türkiye’de büyük bir hayran kitlesine sahip Pink Martini, yeni albümleri “Hey Eugene!”in Avrupa turnesi kapsamında, Pasion Turca işbirliğiyle İstanbul Jazz Festivali kapsamında, 6 Temmuz Pazar akşamı saat 21.00’de Açıkhava Sahnesi’nde sahne alacak.
Başsağlığı
Trompetçimiz Maffy Falay 36 yıllık İsveçli eşi Kerskin’i geçtiğimiz Mart ayında kaybetti. Kendisine baş sağlığı diliyoruz.
Dan Moretti
Amerika’nın prestijli müzik okulu Berklee College of Music’te öğretim görevlisi olan Dan Moretti, aynı zamanda müzisyen kimliğiyle Amerika, Avrupa, Rusya ve Hindistan’a uzanan bir coğrafyada konserler veriyor. 15 yıl içinde 11 albüm çıkaran deneyimli saksofon sanatçısı, özellikle Mike Stern ve Dave Samuels’la kaydettiği “Point of Entry”, Dave Liebman’ın yer aldığı “Latin Genesis” ve jazz listelerinde yükselen “Once Through” ile dikkat çekiyor.Dan Moretti’nin son albümü “Passing Place”, müzik eleştirmenlerinden tam not aldı. Jazz eğitimi üzerine birçok ödülü olan sanatçı, İstanbul’da Nardis’te sahne aldı. O canım albümlerinden üçünü de bana hediye etti.
Füsun Levet’in Yaylaköy workshop’u yeterli katılım olmadığından şimdilik ertelendi.
Yazarlarımızdan Fransa’da yaşayan Füsun Levet Kuşadası – Yaylaköy’de bir dernek kurarak jazz adına çalışmalarını sürdürüyor. Yurtdışından davet ettiği müzisyenlerle “workshop”lar düzenleyerek “hem tatil, hem eğitim” olanağı sağlayan projesiyle önemli bir hizmet veriyor. İlgilenenlere daha fazla bilgi için;
İsveçli piyanist, e.s.t.’nin 43 yaşındaki kurucusu Esbjörn Svennson 14 Haziran Cumartesi günü malesef dalış yaparken kaza sonucu yaşamını kaybetti. Bu haberi dergimiz baskıya hazırlanırken aldık, hakkında geniş bir çalışmayı önümüzdeki sayıda yapacağız. Çok çok üzgünüz.
Lounge 102’den yeni bir albüm çıktı…
Türkiye’nin ilk ve tek ‘downtempo’ radyosu Lounge 102, Chill – Out Festival İstanbul 2008’de sahne alan sanatçıların da yer aldığı Chill-Out Istanbul 2008 – Compiled by Lounge 102 isimli albümü satışa sundu.
Lounge 102 kurulduğu günden beri Lounge, Chill-Out ve Downtempo müziğin Türkiye’de temsilcisi haline geldi. Metropol insanlarının büyük beğenisini kazanan downtempo müzik, her geçen gün daha geniş kitlelere ulaşmaya devam ediyor. 2006 yılında Türkiye’de ilk olarak Chill-Out Festival Istanbul konseptini yaratan Lounge 102, bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilen festival için performans veren sanatçı/grupların eserlerinden ve Lounge 102’de sık dinlenilen parçalardan oluşan bir toplama albümü piyasaya çıkarttı.
Chill-Out Festival Istanbul 2008’e konuk olan Morcheeba, Bitter:Sweet, Pacha Massive, Ralfe Band ve Parov Stelar’ın parçalarının da yer aldığı albümün diğer önemli isimleri ise Sebastien Tellier, Air, Husky Rescue, Waldeck ve Bajofondo Tango Club. Topkapı Müzik etiketiyle ve Mariachi’nin desteğiyle bu sene ikincisi satışa sunulan Chill Out Istanbul 2008 albümü, jazz’dan trip hop’a, latin’den egzotik tarzlara kadar geniş bir yelpazede, müzikseverlere her zevke hitap eden farklı müzikleri dinleme imkânı sunuyor.
İşSanat’ta New York Voices konseri vardı…
Yakaladıkları mükemmel yaklaşım ve grup olarak uyumlarıyla tanınan Grammy Ödüllü ünlü vokal topluluğu New York Voices, 3 Mayıs Cumartesi akşamı, aralarında jazz dünyasının unutulmaz klasiklerinden Stevie Wonder’ın “Don’t You Worry About a Thing’in de yer aldığı 2007 tarihli son kayıtları “A Day Like This” ile İş Sanat’ta sahne aldı.
Başsağlığı
Piyanist, besteci, aranjör ve orkestra şefi 1 Grammy ve 2 Emmy ödüllü Bob Florence 75 yaşındayken 20 mayısta Los Angeles’ta öldü.
Ege Üniverstesi Jazz Günleri yapıldı.
28-29-30 mayıs tarihlerinde düzenlenen Ege Üniversitesi Jazz Günleri’nin konukları arasında Timuçin Şahin, Önder Foçan ve Yıldız İbrahimova gibi önemli isimler vardı. Konserler Üniversite kampüsünde gerçekleşti.
25. Uluslararası Ankara Müzik Festivali muhteşem bir fianalle 26 mayısta bitti.
Gümüş yılını kutlayan 25. Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nin kapanışı şef Işın Metin yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası’nın dünyaca ünlü viyolonsel sanatçısı Mischa Maisky’nin solistliğinde 26 Mayıs Pazartesi akşamı verdiği konserle bitti. 4-26 Nisan tarihleri arasında birbirinden renkli programlarıyla Ankaralı sanatseverleri oda müziğinden, senfonik konserlere, sahne sanatlarından modern müziğe yayılan 22 etkinlikte aynı çatı altında toplayan festival, bu yıl 15. yılını kutlayan ve festivalin onur üyesi olan Bilkent Üniversitesi’nin katkılarıyla yapılan kapanış konseriyle sona erdi.
Cem Tuncer ikinci oldu…
Bu yıl 24-25-26 Mayıs’ta Estonya’nın başkenti Tallinn’de 8.si yapılan Nomme Jazz “Young Jazz Musicians” yarışmasında gitaristimiz Cem Tuncer ikinci oldu. Estonya, Finlandiya, Romanya, İsveç, Norveç ve Rus müzisyenlerin sahne aldığı yarışmada birinci ise Norveçli Kim Johannesen oldu. Cem Tuncer ödül olarak tüm masraflarının organizasyonlar tarafından karşılanacağı üç uluslararası sahnede konserler verecek. Bunlar; Pori Jazz Festival, Garana Jazz Festival ve Bucharest Jazz Club. Bu yıl “Genç Jazz Vokal” yarışmasında jüri üyesi olarak da Sibel Köse Nardis ve Türkiye’yi temsil etti. Yarışmacı olarak da sahnede Yaşam Hancılar yer aldı. Nardis’te şarkı söyleme ödülünü de Litvanyalı Anja Skybakmoen kazandı.
Lady Summertime 2008
10-11 Temmuz’da Finlandiya’nın Kajaani şehrinde yapılacak olan Lady Summertime yarışmasında bizi Başak Yavuz temsil edecek. Yarışmada jüri olarak Önder Focan yer alacak. Ayrıca yarışmanın açılış ve kapanış konserlerini de geçen yılın birincisi olan vokalistimiz Meltem Ege verecek.
İstanbul mekanlarının en sevilen jazz müzisyenleri olan Mike Stern ve Dave Weckl’a Babylon’da verdikleri konsere buzukici Orhan Osman da katıldı.
Gitarist Mike Stern, davulcu Dave Weckl ve grubuyla Babylon sahnesindeki konserlerinde izleyiciyi kendine hayran bıraktıkları ekipleriyle gecede bir de sürpriz vardı. Gruba buzukisiyle Orhan Osman eşlik etti. Yaptıkları jam session’la, jazz devlerinin yer yer Türk makamlarında buluştuğu gecede müziğin evrensel dili bir kez daha kendini gösterdi. 2009 sonuna doğru yayımlamayacağı jazz albümüyle Orhan Osman, Dave Weckl ve Tom Keneddy ile stüdyo kayırtlarına devam ediyor. Müzisyen, kurduğu yapım şirketi üzerinden yürüttüğü bu projesinde farklı isimleri albümünde konuk etmeye devam edecek. Amerika ve İstanbul’da kayıtları yapılan albümün ses mühendisliğini de Dennis Moody yapacak.
IAJE iflas etti.
Yakın dostumuz ABDli şarkıcı Melba Joyce’dan aldığım habere göre Uluslararası Jazz Eğitimcileri Derneği iflas etti. Daha önceki ABD politikacıları, özellikle de Clinton tarafından çok destek gören dernek malesef Bush tarafından destek görmediği gibi “olmasalar da olur” diye kösteklenmişti.Daha sonra web’den yaptığım araştırmada da gördüm ki Toronto’daki seminerlere çok az katılım olduğundan birlik iflas etmiş.
1536 yılında Portekizler tarafından keşfedilen Barbados, 1627 yılında Karayip Bölgesinde neredeyse tüm yerleşimlerle aynı kader paylaşıp kendisini İngiliz kolonisine teslim etti. Bu tarihten itibaren adanın başlıca ekonomisi tütüne dayalıydı. Ancak dünyada rekabetin artmasıyla tütün yerini şekere bıraktı. İlk müzik örnekleri, tüm Afrika kabilelerinde de olduğu gibi, pazar duaları sırasında ya da cenazelerde çalınan çeşitli yöresel davulların ses değişimleriyle gerçekleşiyordu. İngiliz sömürgesinin adayı işgalinin hemen ardından yönetim kölelerin çalışırken şarkı söylemelerine ve de bunun eşliğinde kendi müziklerini çalmalarına izin vermişti, ancak, 1688 yılında çıkarılan bir yasa ile bu durum yasaklandı çünkü İngilizler yaptıklan müziğin bir isyan hazırlığı olduğuna karar verdiler. Bunun yanında adaya gelen Hristiyan misyonerler de Barabados da yaşayan kölelerin dinlerinin değiştirilmesine çalışıyorlardı. Ülkede uygulanan tüm politikaların amacı ülkede yaşayan yerel halkın asimilasyonunu başarılı bir biçimde tamamlamak üzerine kuruluydu ve bunu yapmanın en iyi yollarında biri de yerel müziği yok etmekti.
Biraz Özgürleşme…
Çok sınırlı bir biçimde kendini ifade etmeye çalışan Barbados yerel toplumunun tek kendi müziklerini çaldığı, Harvest Home, festivali tüm halkın beklediği ve kendini sergilemek istediği bir organizasyon haline gelmiştir ve toplum bunu iple çekiyordu. 1800’ün başlarında diğer kolonilerde başlayan özgürlük isyanları ve 1807 yılında köle ticaretinin kaldırılması 1838 yılındaki özgürleşme hareketini de tetikledi. Özgürleşme köleliğin kaldırılmadı değildi tabiki, ancak yerel halkın müziğinin üzerinde olan baskılar yavaş yavaş kalkmaya başlamıştı. 1840’lı yıllardan vurmalı çalgılar dışında her türlü çalgının çalınmasına izin veren bir yasa çıkarıldı. Bu durum yerel müziğin daha fazla vokallere yönelmesini sağladı. Bu dönemde sosyo-politik, kadın erkek Ilişkileri ya da özgürlük üzerinde şarkılar yazıldı ve söylendi. Özgürleşme döneminin bir ileri aşaması da yeni bir müzik aletinin keşfi ile oldu: tuk. Bu alet üflemeli bir çalgıydı ancak üçgen ve 19.yy İngiliz klasik flütünden esinlenerek yapılmıştı. Ancak Afrika tarzı çapraz ritmler iyi bir biçimde çalınabiliyordu. Bu müzik aleti bir anda tüm müziğin çehresini değiştirmeye başlamıştı. Bunun dışında gelişimi etkileyen bir diğer durum ise Trinidad’dan gelen calypso müziğidir. 18-19. yy’da bir çok calypso bandosu kuruldu ve bu gruplar çeşitli ortamlarda çalmaya başladılar her ne kadar önceleri bu müziğin Afrika kökenli olmadığını iddaa etselerde şu anda bu müzik Barbados’un milli müzikleri arasında yer alıyor.
Bridgetown Uluslarası Oluyor
1920’lerin ortalarında, Amerikan modeli jazz müziği daha çok zengin üst sınıfın yaşadığı başkente gelmeye başladı. Kaçak kayıtların bölgeye gelmesiyle beraber Barbados yerel halkı swing tarzı müziğe ulaşmış oldu. Ancak teknolojinin yetersizliği nedeniyle sadece Bridgetown’da bazı yerlerde yayın yapılıyordu ve dinleyici oldukça kısıtlıydı. 1940’ların sonuna kadar fonograf ülkeye gelememişti. 1920 ve 30’ların en önemli ismi Lionel Gittens denilebilir. Gittens Bridgetown’da bir çok grubun liderliğini yaptı ve amerikan tarzı jazz müziğini tanıttı. Ancak Gittens’ın en önemli özelliği Bajan-style (Barbados stili) calypso çalmasıydı. Her ne kadar ulaşım zor olsa da BBC’den yayınlanan Voice of America’nın sunucusu Willis Conover Barbados’ta yaşayan jazz sever halkın kahramanı olmuştu.
Keith Campbell ve Jazz’ın Değişimi
Keith Campbell 1930’ların başında başlamıştı jazz kariyerine ve daha çok yerel müziğe ağırlık veriyordu. Ancak bazı politik değişmeler jazz’ın gelişimini etkiledi. 1937 çıkan yerel ayaklanma işçilere hak arama amaçlıydı ancak başlatılan hareket sadece sendikalarla sınırlı kalmadı ve politik sistemin revize edilmesine kadar ilerledi ve 1966 yılında elde edilen bağımsızlığa kadar devam etti. Ayaklanma kısa sürede siyasal kurumların yenilenmesine ve daha demokratik bir toplum olmayı amaçlamıştı. Özgürlükçü ortamdan yararlanan Campbell’da 1940’ların başında swing’den bebop tarzını benimsemeye başlamıştı. II. Dünya savaşının başlangıcı Barbados ve Trinidad kıyılarına yanaşan Amerikan gemilerinden inen jazz bandolarının kısa süre bölgede kalmasına neden oldu. Bu sırada Campbell gibi sanatçılar birikimlerini genişlettiler ve 1950’li yıllarda Ernie Small Bridgetown’da bir jazz efsanesi olmaya başladı. 1961 yılında kurulan Belair Jazz Club, Bridgetown jazz severlerin uğrak noktası olmaya başlamıştı. Keith Campbell, Ernie Small, Ebe Gilkes gibi Barbados’un ünlü jazz’cılara aynı sahnede performans veriyorlardı. 1966 yılında gelen bağımsızlık beraberinde milliyetçiliği de getirdi. Yıllardır sömürge olan Barbados artık bağımsızdı ve kendi kültürünü yeniden canlandırmak istiyordu. Bu nedenle geçmişte tarlarda ve yörelerde çalınan müziğe daha çok önem verilmeye başladı. Yıllardır büyük şehirlerde kullanılmayan ritmik yöresel çalgılar ve üflemeliler yeniden raflardan indiriliyor ve çalınmaya başlanıyordu. Bu dönemde Amerikan etkisinin azaldığını söylemek doğru olur. Bir jazz sentezi yaratma projesiydi aslında bu çaba.
Barbados Jazz’ı mı?
Campbell bir süre Trinidad’da kaldıktan sonra bir proje için Bridgetown’a dönmeye karar verdi. Hilton Bridgetown onu ve Ernie Small’u beraber bir projede buluşturmak istiyordu ve bunu başardı. 1968 ile 1974 arası dünyanın her tarafından turistlerin uğrak yeri olan Hilton’un yemek salonu dolup taşıyordu ve burada çalınan herkesin bildiği swing ya da bebop değildi. Bu ikili Afrika’nın koloni öncesinden kalan ve milliyetçilik akımıyla yeniden gündeme gelen vurmalı müziği klasik Amerikan jazz’ı ile birleştirmişlerdi. Calypso-Jazz diye adlandırdıkları bu müzik hem dans figürlerine uygun hem de solistlerin performans göstermesine olanak sağlıyordu. 1970’lerin ilk yarısında Bridgetown’da bir müzik okulu bile açılmıştı ve bu okul artık jazz hayranlarına da hizmet ediyordu. Combermere Okulu Trinidad’dan da şehre gelen ünlü jazz eğitmenlerini de kadroların bulunduruyordu. 1980’li yıllar ise Barbados için jazz müziğinin doruk noktalarına ulaşmıştı. Devletin müziğe vermeye başladığı destek ve jazz kulüplerin yayılmasıyla birlikte müziğe karşı olan ilgi ve talep daha da arttı. 1985 yılında Bridgetown’da düzenlenen ilk uluslarası Barbados Caribean Jazz Festivali hem Barbados’tan hem de aynı kültürde bulunan komşu ülkelerden müzisyenleri bir araya toplamayı başarmıştı. Büyük bir ilginin odağı olan bu festival hala devam etmektedir.
Kelly Johnson swingli, duygulu ve hikaye anlatımı öne çıkan bir stile sahip bir şarkıcı. 2003 yılında uluslararası Jazzconnect Vocal Competition’ı kazandı, Jazz Education Journal ise ‘Live at Birdland’ albümünü 2004 yılının jazz vokal albümü olarak seçti. 80’li yıllarda Mark Murphy ile çalıştı. Mark Murphy onun için “Bu kız bir jazz şarkıcısı olduğunu biliyor ve başka birşey yapmasına da gerek yok. Kararlı notalarına, mükemmel parça seçimlerine ve bir Joe Henderson temasını bile vokal formuna sokabilmesine dikkat edin” demiştir. Bu dönemde Seattle’dayken Buddy Catlett ve Clarence Acoz ile performanslar sergiledi. Ardından da John Hansen ile tanışıp, ‘Make Someone Happy’ adlı albümünü kaydetti. Bu albümde Larry Grenadier, Steve Wilson ve Lewis Nash de yer aldı. 2002 yılında ise ünlü trompetçi Brian Lynch’in prodüktörlüğünü üstlendiği albümünde Brian Lynch, John Hansen, Geoffrey Keezer, Essiet Essiet ve Jon Wikan ile ‘Music is the Magic’ albümünü kaydetti. Johnson halen Seattle’daki Cornish College of the Arts’da profesör olarak dersler veriyor ve Seattle Metropolitan Urban League’s Kid’s Jazz Chorus’u yönetiyor. Bu özel sanatçı Nardis’te Emirates Havayolları’nın sponsorluğunda 3 gece şarkı söyledi. Kendisini dinleyen genç şarkıcımız Başak Yavuz merak ettiklerini sordu ve sizler için derledi.
En çok etkilendiğiniz müzisyenler kimler? Carmen McRae?
Evet, Carmen en sevdiğim vokalist. Keith Jarret, Miles Davis, Sonny Rollins en çok dinlediğim müzisyenler. Modern jazz severim ve bu müziğimden anlaşılıyordur. Ella Fitzgerald’ı da severim ama çağdaş müzikleri tercih ediyorum. Ama bir şarkıcı olarak Carmen Mcrae, Sarah Vaughan ve Billie Holiday’i dinlemiş, absorbe etmiş olmalısın. Onlardan çok şey öğrenirsin. Jazz emprovizasyonu içinse, eğer modern bir şeylerle ilgileniyorsan, üflemelileri dinlemelisin, Miles Davis, Dexter Gordon gibi.
Şarkıcılığın yanı sıra vokal öğretmenisiniz. Buradaki jazz vokal öğrencilerine neler önerirsiniz?
Üflemelileri dinleyin. Carmen, Billie ve Sarah’ı dinlemeden jazz vokalisti olunamayacağını düşünüyorum. Jon Hendricks’i de dinlemelisiniz. Madeleine Peyroux, Erykah Badu gibi genç ve popüler şarkıcıları eğitiminizin başlangıcında pek fazla dinlememenizi öneririm.
Aranjmanlarınız dikkat çekiyor. Tea for Two’nun çok beğenildiğini okumuştum.
Evet. O şarkıyı ilk Art Tatum’dan duymuştum. “Piano Starts Here” diye bir müthiş bir albümünden.
Şarkı söylemeye nasıl başladınız?
Lisedeyken bir rock grubundan söylemeye başladım. Sonra bu konuda bir şeyler öğrenmem gerektiğine inandım. Jazz okuluna gittim. Lisede de jazz dinliyordum. Gençken bunları yapacağıma inanamazdım. Müziğe çok büyük saygım var, öyle ki geçmişte bana yapamayacağımı düşündürecek kadar. Yirmilerimde Mark Murphy’le çalıştım. O harika bir öğretmendir, inanılmazdır. Özellikle cümleleme ve şarkıların anlamları konularında özellikle çok şey öğretti.
İstanbul’a piyanist John Hansen ile birlikte geldiniz. Evli olmanızın müzikal uyumunuza katkısı var mı?
Uzun zamandır birlikte çalıyoruz. Birbirimize bağlıyız. Çok ilginç çünkü birlikte çalmak istediğim çok az piyanist var. John hep orada, ne istediğimi anlıyor, çalışını seviyorum. Birlikte büyüdük gibi bir şey. O benden, ben de ondan çok etkilendik.
Kariyerinizde dönüm noktası nedir?
İlk albümüm çok önemliydi benim için. Yapmaktan çok korkuyordum. Sonunda çıktığında çok gururlandım. Bence çok yaratıcı bir projeydi, kendimi tanımlamamı, ne yapmayı, ne söylemeyi istediğimi anlamamı sağladı. Albümün prodüktörü Fred Hersch idi. 6000 kadar satan bir albümdü. Diğer bir dönüm noktası Jazz Connect yarışmasını kazanmamdı. Yarışmayı kazanan ilk vokalisttim. Yarışmaya katıldığımı kimseye söylememiştim, böylece hiçbir tanıdığım beni oylayamamıştı. Benim için çok önemli bir gelişmedir bu, ve hayatımla ilgili doğru bir şey yaptığımı bana ispatladı. Bir diğeri, geçen sene Wynton Marsalis tarafından seçilmemdi. O seçmeye birçok farklı gruplar katılıyor, sadece vokalistler değil. Müziğinin önemsenmesi güzel bir şey. Hükümetin düzenlediği bu tur, Amerikan jazz’ının tanıtımı amacıyla yapılıyor. Bu turda yer almak, benim için büyük bir onurdu ve bu onuru üç kez yaşadım. Aslında her kayıt, her performans bir dönüm noktasıdır. Öğrenecek çok şey var ve bu yol çok uzun bir yol. Keşke her şeyi paketleyebilsem. Bazen ben buradayım ve bütün gerçek şarkıcılar orada bir yerde gibi geliyor.
Yeni projeler?
Yeni albümüm Ağustos’ta çıkıyor. Bir önceki albümüm Jazz Radio’da 15.’i olmuştu. Bunun daha iyi olmasını umuyorum, gerçek potansiyel hissediyorum bu albümde.
Silvia Droste’un müzikal kariyeri henüz 14 yaşında iken okul grubunda saksofon çalarak başladı. Müzikal olarak kendi kendini yetiştiren Sylvia kendini geleneksel jazz’a adadı ve Acker Bilk, Papa Bue, Chris Barber ve der Dutch Swing College Band gibi müzisyen ve gruplar ile sahne aldı. 17 yaşında ilk albüm çalışmasını yaptı. 1983 yılında Kuzey Ren-Vestfalya gençlik jazz orkestrasının bir üyesi oldu. Sonrasında aldığı İngiliz Dili ve Edebiyatı eğitimi sayesinde jazz şarkılarının sözlerine yakınlaşmasını sağladı.
Silvia’nın daha çok bir enstrümantalisti andıran yaratıcı doğaçlamaları geniş bir jazz stili bilgisini yansıtır. O geleneğe saygu duyar, ama aynı zamanda yeni ufuklara yelken açar. Renkli, esnek ve sağlam alto sesinin yanı sıra müzikal cümleleri ve zamanlaması müzisyen arkadaşları, jazz eleştirmenleri ve dinleyicilerinin beğenisini toplamakta… Kısacası İngilizce bir ifade ile “Silvia swings!” Silvia Drost’un dikkat çeken diğer bir özelliği ise sahneye ve hâkimiyeti ve duruşu… Basın bu özellikleri nedeni ile kendisini ve performanslarını “Jazz Vokal’in first lady’si”, “İstisnai bir görünüş”, “Gerçek bir canlı jazz deneyimi” ifadeleri ile değerlendiriyor. “Bu bayan şarkı söylediğinde hemen bir jazz atmosferi oluşuyor. Müzik dolaysız ve doğrudan bir şekilde derinin altına nüfuz ediyor.”
Silvia 80’li yıllarda başarılı dörtlüsü “Voicings”i kuruyor ve Mainstream, Bebop ve Bigband – Jazz tarzlarına yöneliyor. Almanya’nın nerede ise tüm radyo bigband’leri, Hollanda’lı Skymasters ve Metropole Orkestraları, Charly Antolini, Ack und Jerry van Rooyen, Jiggs Whigham, Peter Herbolzheimer, Scott Hamilton, Art Farmer, Daniel Humair, J.-F. Jenny-Clark, Dado Moroni, Alvin Queen, Rolf Ericson ve diğer birçok müzisyen ve grup ile çalıştı. Stockholm, Prag, Varşova, Krakov, Paris, Cannes, Marciac ve North Sea Jazz festivallerinde defalarca sahne aldı. Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Slovenya, Hindistan, Avustralya, Güney Afrika, Batı Afrika ülkeleri, Güney Amerika, Sri Lanka, Eski Sovyetler Birliği ülkelerinde başarılı konserler verdi. Audiophile Voicings adlı CD’si ile Alman Albüm Eleştirmenleri“ ödülünü, ayrıca NRW ve WDR ödüllerini aldı. 1988 yılında Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Genç Sanatçıları Destekleme Ödülü’nü alan ilk jazz şarkıcısı oldu.
Saksofon çalmak vokalistliğinizi nasıl etkiledi?
Aslında bu oldukça komik bir hikayedir. Okuldayken bir Dixieland orkestrasında söylüyordum. Trombon, banjo, tuba, bunların hepsi vardı orkestrada. Set başına iki şarkı söyleyebiliyordum. Bunlar da hep aynı şarkılardı; sürekli Basin Street Blues, All of me söylemekten sıkılmıştım ve sürekli sahnede olmak istiyordum. Ne yapmalıyım diye düşündüm ve saksofon çalmaya karar verdim. O zamanlar 14 yaşımdaydım, bu sene sahnedeki 35. yılım.
Oldukça şanslıydım çünkü doğru zamanda doğru insanlarla karşılaştım. İlk saksofon hocam okuldaki tarih ve Fransızca öğretmenimdi. Hobisi trombon çalmaktı, biraz piyano da çalardı. Müziğe amatör bir bakış açısıyla bakıyorduk, gamlardan, akorlardan, özel bir terminolojiden bahsetmiyorduk. Bana doğru kayıtlar verdi. Eski kayıtları dinlerdik. Jazz söylemek istiyorsan köklere dönmelisin. Louis Armstrong dinlemelisin, onunla çalışan şarkıcıları da dinleyerek kendine bir temel oluşturabilirsin. Louis Armstrong’un ve dönemdaşlarının emprovizasyon yöntemi, akorları kırmak, arpej haline getirmekti. Alto saksofonla başlayıp tenorla devam ettim. Saksofonla pratik yaparken bunlar benim kafama ve kulaklarıma iyice yerleşti. Aynı şeyleri sesimle de yapmalıyım diye düşündüm. Johnny Hodges’ın her bir solosu söylenebilir, bu soloları öğrenip söyledim. Başladığında Charlie Parker’ın sololarını söyleyemezsin. Dinlemek çok önemlidir. Michele Weir’in kitabının sonlarında söylenebilecek soloların listesi vardır ve bu sololar seviyelere göre ayrılmıştır.
Johnny Hodges’ın Duke Ellington’la birlikte bir albümü vardır. O albüm benim ilk albümlerinden biriydi. Repertuarımızdaki “wabash blues” isimli bir parça o albümde de vardı. Sololarından bir şeyler çalarım diye düşünerek heyecanlanmıştım ve soloyu çok sevip iyice öğrenmiştim. Bunu yaparken, bilinçsiz bir şekilde parçanın armonik içeriğini de öğrenmiştim. Daha sonra nerede wabash blues’daki akor değişimlerine rastlasam, Johnny Hodges’ın solosunun o kısmı aklıma gelir.
Johnny Hodges artmış akorlar da çalardı. Hocam bu seslerin yanlış sesler olduğunu söyledi. Hodges yanlış çalamaz diye düşünerek kendime birlikte çalışacak yeni insanlar aradım ve bir swing grubu buldum daha sonra bir blues grubu, derken bir bebop grubu, bossanova, funk gruplarım oldu. Bilmeden, jazz’ın farklı çağlarının içinde buldum kendimi. Böylece her şeyi birbirinin üstüne inşa etmiş oldum. Triadlarla başladım. Eski dönemde maj 7’li akor yoktur, belki bir 6’lı akora rastlayabilirsin. Tansiyonlu akorlar da yoktur. Bebop döneminde altere edilmiş akorları keşfettim, bossanovalarda Jobim’in güzel akor değişimlerini öğrendim. Şimdi her türde söyleyebilirim. Bütün bunları kulağımla ve pratik yaparak öğrendim, kimse bana öğretmedi. Ailemin pek parası yoktu beni kursa gönderecek. Artık bu bilgileri benden silemezsin, imkansız.
Bütün bunlar ne kadar zaman aldı?
Hala öğreniyorum hiç bitmiyor.
Evet, ama kendinizi daha rahat hissettiğiniz bir zaman olmadı mı?
Hiç tatmin olmadım. Sadece zamanla daha hızlı öğrenmeye başlıyor insan, ama hala araştırıyorum. Adım adım ilerlemek lazım. Benim şansım, bunun kendiliğinden olması. Ben 35 senedir sahnedeyim ama bunu bilinçli ve sistemli çalışmayla geçen zamanı sadece 20 sene. Çünkü; müzik okumadım. İngiliz ve Fransız edebiyatı okudum. Dil öğretmeni olmak istiyordum o zamanlar. Sonra bütün dünyayı gezmek ve her yerde şarkı söylemek istediğime karar verdim. Sabah saat 7’de kalkıp 8’de işe gitmek istemiyordum. Çalmak ve söylemek istiyordum. Dil okulumun yakınındaki konservatuarda misafir öğrenci olarak derslere girdim. Oradan arkadaşlarım oldu, bana teori öğrenmem gerektiğini söylediler. O zamanlar zaten popülerdim ama müzisyenlerin saygısını kazanmak istedim, sadece güzel görünmek bana yetmiyordu. Şanslarımı değerlendim ve kalbimi dinledim. Çok şanslıydım, hep doğru insanlarla karşılaştım ve çok eğlendim.
Bir TV programınız olduğunu okudum.
Evet, kahramanlarımın birçoğuyla tanıştım. Bu da büyük bir şanstı.
Oscar Peterson’la resminiz vardı sitede.
Seksenlerdi tabi, saçım permalıydı, 80’ler inanılmaz. Oscar’ın çok aksi biri olduğunu, dikkat etmem gerektiği konusunda uyarmışlardı, ama o çok tatlıydı, şarkı söyleyişimi beğendiğini söylemişti, beni dinlemiş. Onunla tanışmak harikaydı. O programda bazen ben de şarkı söylerdim.
Böyle bir program yapma fırsatı nasıl elinize geçti?
Daha önce müzikle ilgili radyo programları yapmıştım, yani konuşabiliyordum, müzik biliyordum, dil mezunuydum, İngilizce konuşabiliyordum, röportajların orijinal dilde yani İngilizce yapılmasını istiyorlardı, böylece o programları yapabildim. Onlar bana teklifte bulundu, bir seçmeye girmem bile gerekmedi.
Başka kimler konuk oldu bu programa?
Art Blakey, Joe Pass, Jim Hall, Herb Ellis, Jobim, Art Farmer, Dizzy Gillespie ve daha birçok müzisyen. Bu kişilerle tanışmak, onlarla konuşmak, her zaman istediğim bir şeydi. Onlar benim kahramanlarım.
Bu aralar piyano triosuyla mı yoksa gitar triosuyla mı çalmayı tercih ediyorsunuz?
Her zaman perioadlarım oldu. Bir dönemim oldu Sarah Vaughan dinleyip onun gibi söylemeye çalıştım. Daha sonra Carmen Mcrae’yi yoğun dinledim. Ella Fitzgerald, Billie Holiday, Nancy Wilson, onlar gibi söylemeye çalıştım. Fusion dönemim oldu, deneysel çalışmalar yaptım. Demek istediğim insanın belli şeylere yoğunlaştığı, belli şeyler denediği dönemler olur. Piyanoyla da gitarla da çalıştım. İkisi de birbirinden çok farklı. Son zamanlarda piyanoyla çalıyorum.