Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi



Erzurum



Doğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük kenti olan Erzurum oldukça eski bir yerleşim birimi. Anadolu’nun en eski devletlerinden biri olan Hititlerin sınır bölgesinde bulunan Erzurum, tarihi göç ve istila yolları üzerinde bulunduğundan pek çok kültüre ev sahipliği yapmış.

Kenti gezerken, mücevheratçılıkta kullanılan Erzurum Oltu Taşı (siyah taşı) yok saymak mümkün değil. Taşhan’ın (Rüstem Paşa Kervansarayı ) üst katındaki dükkanlarda bu taşları ve bu taşlardan hazırlanmış çeşitli takıların her türünü görebilirsiniz.

Çifte Minareli Medrese
Çifte Minareli Medrese, oyma taşlı kapısı ve görkemli çift minaresi ile büyüleyici etkiye sahip. Anadolu Selçuklu Mimari geleneğinde açık avlulu, iki katlı ve iki minareli eğitim kurumu olan Çifte Minareli Medrese, Anadolu’nun en büyük medresesi.

Yakutiye Medresesi



Hoca Celaleddin Yakut tarafından M.S. 1310 yılında inşa edilmiş. İlhanlı döneminden günümüze kalan nadir eserlerden birisi. İslam Eserleri Müzesi olarak kullanılıyor.


Ulu Camii
1179 yılında Saltukoğulları tarafından yaptırıldığı sanılan cami, tarih boyunca pek çok onarım geçirmiş, zaman zaman gerçek işlevi dışında kullanılmış.

Üç Kümbetler


Üç Kümbetler’den sekiz köşeli plan üzerine oturtulmuş olan kümbetin Saltuklu Devleti’nin kurucusu Emir Saltuk’a ait olduğu sanılıyor. Tamimiyle kesme taştan yapılmış olan kümbetlerin diğer ikisini kimlerin yaptığı bilinmiyor. Kümbetlerin genel olarak 13. yüzyıl sonu ve 14. yüzyıl başına ait oldukları kabul ediliyor.

GÖRMEDEN DÖNMEYİN


Palandöken Dağları
Uluslararası standartlara uygun bir kış tatil merkezi olan Palandöken’e Erzurum havaalanından 15 dakikada ulaşılıyor. Ülkemizdeki en uzun kayak pistine sahip Palandöken’de Ejder Pisti’nin başlangıç noktası 3100 metre, bitiş noktası 2200 metre, uzunluğu da 7200 metredir.

Tortum Çağlayanı


Tortum Gölü’nün son kısmında, Tortum Çayı’nın 48 m. yüksekten düşmesiyle oluşan çağlayan, dünyanın en büyük çağlayanlarından biri olarak kabul ediliyor.

Kars



Kars’da görülecek en önemli tarihi eser Kars Kalesi. Bir çok kez yıkılıp yeniden yapılan bir kale. Dik yamaçlı tepenin üzerindeki kale 1152’de Saltuklular tarafından yapılmış. İç ve dış kale olarak iki kısımlı, beş sıra halinde surla çevrili.

Menuçehr Camii



1072 yılında Ani emiri Menuçehr tarafından yaptırılan cami, Selçuklular’ın Anadolu’da inşa ettikleri ilk cami. Tavanlarında mozaik görünümü renkli taşlar ile zengin motifli geometrik süslemeler bezeli caminin minaresi
yıkılmış. Şerefesinin altında Allah yazıtı yer alıyor.

Ebul Muammeral Camii (Boz Minare)
Ani Kentinin orta kısmında yer alan cami, son Seddatlı Sultanı Şahan Şah tarafından yaptırılmış. Tahrip edilmiş olan caminin minaresi yana devrilmiş olarak duruyor.

Keçeli Kilise (Aziz Pirkitch Kilisesi)



Ani Harabelerinde, 1034-1036 yıllarında Gregor’un torunu Abugremrizents Daklavini’nin oğlu tarafından yaptırılmış. 1173 yılında Papaz Tridot tarafından onarılmış, 1291 yılında ana yapıya bir çan kulesi eklenmiş, 1342 yılında kubbe onarılmış. Halen yıldırım çarpması nedeniyle bina yarı yarıya yıkık durumda.

Güvercinli Kilise (Genç Kızlar Kilisesi)
Ani Harabelerinde, 12. veya 13. yüzyılda yapıldığı sanılan bu yapı, büyük surların dışında Arpaçay kenarında sarp bir kayalık üzerinde inşa edilmiş.

Meryem Ana Katedrali (Meryem Ana Müzesi)



Ani merkezinde yer alan katedralin inşaatına 939 yılında II. Simbat döneminde başlanmış ve 1001 yılında I. Gagik’in eşi Katramida tarafından yaptırılmış. Katedralin mimarı İstanbul’daki Ayasofya’yı deprem sonrasında restore eden mimar Tiridates. Bazilika tipli, 3 nefli ve silindirik gövdesi ile Ani’nin en büyük katedrali. 1064 yılında Alpaslan’ın Ani’yi almasıyla, camiye çevrilerek Fethiye Cami adını almış.

Havariler Kilisesi



Kars Kalesinin güney eteğinde Kaleiçi Mahallesinde yer alan kilise, günümüze kadar iyi korunmuş. M.S. 932-937 yılları arasında Kars’ı başkent yapan Bagratlı Kralı Abbas tarafından yaptırılmış. Uzun süre kilise olarak kullanıldıktan sonra 1064 yılında Selçuklular tarafından camiye çevrilmiş, sonraki dönemlerde yine kilise olarak kullanılmış. 1878 yılında Ruslar tarafından onarılmış. 1890 yılında kilisenin yanına inşa edilen çan kulesi 1918 yılında yıkılmış.

GÖRMEDEN DÖNMEYİN



Kars Kalesi
Merkez Kale veya İç Kale olarak da anılır. 12. yüzyılda Saltuklular tarafından yapılan Kale’de yapımına ilişkin bir de kitabe mevcut. Kitabede, kalenin 1152 yılında Sultan İzzettin’in emri ile veziri tarafından yaptırıldığı yazılı.

Sarıkamış Kış Sporları Merkezi



Kış sporları ve kış turizmi bakımından Türkiye’nin önemli merkezlerinden biri olan Sarıkamış, 2200-2900 m. yüksekliğinde bir plato üzerinde yer alıyor. Doğal güzelliği ve modern kayak tesislerinin yanı başında açılmaya başlayan oteller Sarıkamış’ın önemli bir turizm merkezi olmasını sağlamış.

Bitlis



Bitlis, adını Makedonya Kralı Büyük İskender’in (Alexander), şehirdeki kaleyi yaptıran komutanlarından “Bedlis’ten” almış. Geçmişi M.Ö. 2000 yılına kadar uzanan Bitlis’te; Urartu, Asur, Med, Pers, Makedonya Krallığı, Roma ve Bizans Dönemleri’ne ait izlere rastlanılıyor.
Bitlis Büryan Kebabı yörenin ünlü yemeği. Oğlak etinden yapılan bu yemek yaz aylarında yenilebiliyor. Bitlis, hediyelik eşyalar bakımından da ziyaretçilerine oldukça zengin seçenekler sunan bir kent. Halen yapılmakta olan kök boyalı rengarenk kilimlerden, halılardan, toprak çanak-çömleklerden, Ahlat’ta yapılan her biri sanat eseri olan bastonlardan satın alabilirsiniz.

Ulu Camii




1150 yılında Ebu’l Muzaffer Muhammed tarafından yaptırılan cami, Anadolu Türk mimarisinin en eski örneklerinden.
İlk kez bu camide görülen simetri dengeli bir plan içinde mihrap önü kubbesi ve sağlam taş mimarisi, önemli bir gelişmenin başlangıcını vurgulamakta.
Bu plan, daha sonraki Artuklu camilerinde gelişimini sürdürmüş.

Ahlat Kümbetleri 


Ulu Kümbet
Ahlat kümbetlerinin en büyüğü olan Ulu Kümbet Meydanlık Mezarlığı’nın güneyinde, Van Gölü’ne yakın bir yerde. 12. yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor. Kümbetin kaidesindeki mazgal delikleri üstlerine, rozet ve “Çarkı Felek” motifleri işlenmiş.

Bugatay Aka Kümbeti
1281 de ölen Bugatay Aka ile, Şirin Hatun için yaptırılan kümbet, Hüseyin Timur Kümbetinin doğusunda yer alıyor. Dıştan konik bir külahın örttüğü kümbet, içten kubbeyle kapatılmış.

Emir Bayındır Kümbeti 
İki Kubbe Mahallesinin batısında, Meydanlık Mezarlığının ucunda olan Kümbet, sanat tarihi açısından Ahlat kümbetlerinin en ilginçlerinden.
Kümbeti üsten çepeçevre çeviren yazıtta, 1481’de ölen Melik Bayındır Bey’in yaşamı anlatılmakta, nitelikleri belirtilmekte.

Ahlat Mezarlığı



Türkiye’deki en etkileyici İslam mezarlığı olan Ahlat Mezarlığı, 200 dönümlük alan üzerinde, çoğu 2 metreden yüksek binlerce dikilitaşla çarpıcı bir görüntü oluşturuyor. Taşların en güzel ve eski olanları 17.-18. yüzyıla ait. Bir kısmı 13. yüzyılda Moğol hakimiyeti altında hüküm sürmüş yerel beylerin mezarları. Diğerleri ise Karakoyunlu ve Akkoyunlu dönemlerinden. Mezarlıkta her biri anıtsal yapı özelliğine sahip sanduka mezarların dışında, Orta Asya Türk Mezar tipleri olan oda tarzı yeraltı mezarları da mevcut.

VAN



Van ve çevresi, coğrafya bakımından önemli bir konuma sahip olduğu için çok eski dönemlerden beri yerleşim alanı olmuş, birçok uygarlığın izlerini üzerinde barındırmış. Urartu Medeniyeti’ne başkentlik yapan Van, bugüne değin, Hurriler, Hititler, Persler, Medler, Selçuklular, Osmanlılar gibi birçok kültüre ev sahipliği yapmış.
Van peyniri (otlu peynir), içerisine yerel otlar katılarak yapılan güzel kokulu ve son derece lezzetli bir peynir. Ayrıca, Van gölünden çıkarılan Van balığının (inci kefali) tadına mutlaka bakmalısınız. Hala geleneksel yaşamın önemli bir parçası olarak, Van’da kadınlar, mavi, kırmızı ve beyaz örneklerle harikulade kilimler dokuyor. Kentte satılan galerilerden bu halı ve kilimlerden satın alabilirsiniz.


Bir gözü mavi, bir gözü yeşil olan Van kedisi sık beyaz tüyleri ile dünya çapında üne sahip.

Hüsrev Paşa Camii



Eski Van şehrinde bulunan cami, Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden Van Beylerbeyi Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmış. Caminin 1567’de yaptırıldığı kapısındaki kitabeden anlaşılıyor.

Çarpanak Kilisesi



Van Gölünün kuzeydoğusunda, Çitoren Koyu civarında bulunan adaya, Van merkez iskelesinden 1 saat 40 dakikalık motor yolculuğuyla ulaşılıyor. 12. yüzyılda başlarında yapılan Çarpanak Kilisesi’nin, taç kapısı geometrik pano ve haç dizileri ile süslenmiş, görülmeye değer yerlerden biri olarak tüm ihtişamı ile güzelliğini koruyor.

Akdamar Kilisesi


Van’dan 55 km. uzaklıkta, Van-Tatvan karayolundaki iskeleden 20 dakikalık bir motor yolculuğundan sonra kiliseye ulaşılır. 915-921 tarihleri arasında Vasparakan Hanedanı I. Gagig tarafından yaptırılmış. Dört yapraklı yonca planı biçiminde inşa edilmiş olan kilisenin sarımtırak kesme taşlardan oluşan örgüsü muntazam bir işçilik sunmakta. İç duvarlarında fresk, dış duvarlarında ise kabartmalar yer alıyor. Bu kabartmalarda, Adem ile Havva, Yunus Peygamber ve oğlu İsmail, Davut ile Golyat gibi hikayeler kompoze edilmiş.

GÖRMEDEN DÖNMEYİN



Van Gölü
Van iline adını veren Van Gölü Türkiye’nin ve dünyanın en büyük soda gölü (3738 km2). Dört tarafı yüksek dağlarla çevrili Van Gölü’nün içinde Akdamar, Adır, Çarpanak, ve Kuş adaları olmak üzere 4 ada bulunuyor. Sabunsuz köpük veren Van Gölü’nde yöre kadınları hiçbir temizlik maddesi kullanmadan çamaşır yıkarlar. Sahil boyunca yapılaşma ile bozulmamış koylar, yeşil bitki örtüsüyle sarılmış kıyılar görülmeye değer.

Adır Kilisesi
Kilise, Van Gölü üzerindeki Adır Adası’nda yer alıyor. Kilise 1305 yılına tarihleniyor. Daha sonra 1621 yılında, yapıya Aziz Georges Kilisesi eklenmiş. Van İskelesi’nden kiralanacak teknelerle adaya ve kiliseye ulaşabilirsiniz.

Saint Thomas Manastır Kilisesi
Manastır, Altınsaç Köyü’nün 5 km. kuzeybatısında Van Gölü’ne bakan bir vadinin yamacına kurulmuş. Havarilerden Aziz Thomas’a ait kutsal eşyaların saklanması amacıyla yapılan manastır, 18. yüzyıl sonlarında

yağmalanmış.

Halime Hatun Kümbeti



Selçuklu mimarisinin izlerini taşıyan Halime Hatun Kümbeti, 1358 yılında Karakoyunlular tarafından yapılmış. Çevresinde tarihi bir mezarlık mevcut. 14. yüzyıl ile 17. yüzyıllar arasında kullanıldığı sanılan mezarlıktaki mezar taşları sıra dışı.

Şanlıurfa



Çeşitli kültür ve medeniyetleri barındıran Şanlıurfa, zengin bir kültür birikimine sahip. Kentin “peygamberler şehri” olarak tanınması, inanç turizmi açısından büyük önem taşıyor. Hz. İbrahim’in Urfa’da doğup yaşadığına inanılması, şehrin Musevi, Hıristiyan ve Müslüman din topluluklarının kutsal ziyaret yeri olarak tanınmasına neden olmuş. M.Ö 132 – M.S 250 yılları arasında hüküm süren Osroene Krallığı, Hıristiyanların deyimiyle “kutsanmış şehir” (the blessed city) Şanlıurfa’da kurulduğundan, Hıristiyanlık tarihi açısından büyük önem taşıyor.

Ulu Camii



Urfa merkezindeki camilerin en eskilerinden. Eski bir sinagog iken M.S. 435-436’da ölen Piskopos Rabula tarafından St. Stephon Kilisesi’ne dönüştürülmüş. Kırmızı renkteki mermer sütunların çok olması nedeni ile “Kızıl Kilise” olarak da adlandırılan yapının yerine, 1170-1175 yıllarında Nurettin Zengi tarafından inşa edilmiş.

Hz İbrahim’in Doğduğu Mağara ve Mevlid-i Halil Camii


Hz. İbrahim, Mevlid-i Halil Cami avlusunun güneyinde bulunan mağarada doğmuş. Rivayete göre devrin hükümdarı Nemrut bir rüya görür. Sabah rüyasında gördüklerini müneccimlerine anlatır. Müneccimlerin “Bu yıl doğacak bir çocuk senin saltanatına son verecektir” demesi üzerine Nemrut, halkına emir salarak o yıl doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini ister. Sarayın putçusu Azer’in hanımı bu mağarada gizlice Hz. İbrahim’i dünyaya getirir. Hz. İbrahim 7 yaşına kadar bu mağarada yaşamış. Hz. İbrahim’in doğduğu mağaranın içerisinde bulunan suyun, şifalı olduğuna ve birçok hastalığı iyileştirdiğine inanılıyor.

Balıklı Göl (Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Gölü)


Şanlıurfa merkezindeki Balıklı Göl, içindeki balıklar, etrafındaki asırlık çınar ve söğüt ağaçları ile doğal bir akvaryum görünümünde. Göller, Ayn-ı Zeliha ve Halil-ür Rahman olmak üzere iki tane. Kutsal olduğuna inanılıyor. Efsaneye göre Hz. İbrahim Peygamber, devrin hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye ve onları kırıp parçalayarak tek tanrı fikrini savunmaya başlaması üzerine Nemrut tarafından, bugünkü Şanlıurfa Kalesi’nden ateşe atılır. Bu esnada Allah tarafından “Ey ateş İbrahim’e karşı serin ve selamet ol” emri üzerine ateş suya, odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim’in düştüğü yere “Halil-ür Rahman Gölü” denilir. Nemrut’un evlatlığı Zeliha da, Hz. İbrahim Peygamber’e aşık olur. Hz. İbrahim’in ateşe düştüğünü görünce Zeliha da kendini ateşe atar. Zeliha’nın düştüğü yere de Ayn-ı Zeliha Gölü denir.

Hz. Eyyüp Peygamber ve Makamı



Hz. Eyyüp peygamberin, M.Ö. 2100 yılında Suriye’de Şam ile Ramla arasında üst diyarı denilen ülkenin Desniye köyünde dünyaya geldiği rivayet edilmektedir. Cüzzam hastalığına tutulan Eyyüp Peygamber, Rahime adlı karısı ile mağarada çile çekmeye devam ederek Allah’a ibadetten vazgeçmez. Bütün ıstıraplarına rağmen Allah’a asi olmaz. Sonunda, Eyyüp Peygamber imtihanı kazanır, Allah tarafından belirtilen şifalı su ile yıkanarak iyileşir, hanımı ile kendisine mal ve evlat ihsan edilerek daha sonra uzun müddet yaşar. Şanlıurfa merkezinde bulunan Hz. Eyyüp peygamberin çile çektiği mağara, Eyyüp Peygamber Makamı olarak ziyaret edilmektedir.

Halil-ür Rahman Camii (Döşeme Cami-Makam Cami)



Halil-ür Rahman Gölü’nün güneybatı köşesinde yer alan cami, medrese, mezarlık ve Hz. İbrahim’in ateşe atıldığında düştüğü makamdan meydana gelen bir külliye halinde. Cami, M.S. 504 tarihinde (Bizans dönemi) Urbisyus’un maddi yardımlarıyla monofistler adına yaptırılan Meryem Ana Kilisesi üzerine XIII. yüzyılda Eyyübiler devrinde inşa edilmiş. Caminin güneydoğu köşesine bitişik kare gövdeli kesme taş minarenin batı cephesindeki kitabede, Eyyübilerden Melik Eşref Muzafferiddin Musa’nın emriyle 1211 yılında yaptırıldığı yazılı.

Harran



Harran sudan ve yeşilden mahrum bir ovanın ortasında 5000 yıllık tarihi ile ayakta duruyor. Tipik evleri, höyüğü, kalesi, şehir surları ve çeşitli mimari kalıntıları, geceleri gök yüzünde pırıl pırıl yıldızları ile turistlerin büyük ilgi odağı.
Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret edilen tarihi Harran Kenti, kendi adıyla anılan Harran Ovası merkezinde yer alıyor. Tevrat’ta Hârân olarak geçen yerin burası olduğu söyleniyor. İslam tarihçileri kentin kuruluşunu Nuh Peygamber’in torunlarından Kaynana veya İbrahim Peygamberin kardeşi Aran’a (Haran) bağlarlar. 13.yüzyıl tarihçilerinden İbn Şeddad, Hz. İbrahim’in Filistin’e gitmeden önce bu şehirde oturduğunu yazar. Bu nedenle Harran’a Hz. İbrahim’in kenti de denildiğini, Harran’da İbrahim Peygamber’in evinin, adını taşıyan bir mescidin, onun otururken yaslandığı bir taşın varolduğunu söyler.
GÖRMEDEN DÖNMEYİN


Urfa Kalesi
Kentin güneybatı kesiminde, Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha göllerinin güneyindeki Damlacık Dağı üzerinde yer alıyor. Doğu, batı ve güney tarafı kayadan oyma, derin savunma hendeği ile çevrili. Kuzey tarafı ise sarp kayalık olan kalenin 814 yılında (Abbasiler Dönemi) şehir sularının yeniden inşa edilmesi sırasında, Seleukoslar dönemine ait kalıntılar üzerine inşa edildiği sanılıyor.

Birecik



Birecik, coğrafyasının elverişliliği ve Fırat Irmağı kenarında önemli bir köprübaşı olması nedeniyle,eski çağlardan beri çeşitli yerleşimlere sahne olmuş. 
2.bin yıllarda Hititlerin elinde bulunan yörenin o sıralardaki adı Birthe. M.Ö. 9. yüzyılda Asurlular’ın eline geçen Birecik, daha sonra sırasıyla Pers, Makedonya, Roma ve Bizans egemenliklerini yaşamış. 

Kaledeki Ulu Camii



Eyyubilerin Hasankeyf’teki ilk eseridir. 1325 yılında bir kilise kalıntısı üzerine inşaa edilmiş. Yapı gibi minaresi de genellikle moloz taşlardan yapılmış. Minarenin kuzeyinde bulunan alçı süsleme ve kitabe dikkate değer.

El-Rızk Camii 


Dicle Nehri’nin doğusunda köprü ayağına yakın bir mevkide yer alıyor. Portal girişindeki kitabeden eserin, 1409 yılında Eyyubi Sultan Süleyman tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor. Bu gün camiden sadece minare sağlam kalmış. Kısmen yıkılmış portal giriş kapısında yer alan kitabenin altında, bitkisel süsler arasında Allah’ın 99 ismi yazılmış.

Zeynel Bey Türbesi



Kısa bir süre Hasankeyf’e hakim olan Akkoyunlular’a ait tek eserdir. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’e ait olduğu üzerindeki kitabeden anlaşılmakta. Türbenin silindirik gövdesi üzerinde turkuvaz ve lacivert sırlı tuğla ve kuşaklar oluşturulmuş. Bu kuşaklarda sıra ile “Allah, Muhammed ve Ali” isimleri hayranlık verici bir şekilde yazılmış.

GÖRMEDEN DÖNMEYİN



Hasankeyf
Güneydoğu’ya giden bir gezginin uğramadan, görüp de etkilenmeden edemeyeceği bir kent Hasankeyf. Yolun iki yanına, tepelerin eteklerine serpilmiş neredeyse tek tip evlerin yanıltmasına fırsat kalmadan kayaların üzerindeki görkemli kale, minareler ve muhteşem köprü Hasankeyf’in gerçek kimliğini haykırıveriyor.
Hasankeyf’in ne zaman ve  kimler tarafından kurulduğu tam olarak bilinmiyor. Ancak şehir ve etrafındaki binlerce mağara insanların buraya çağlar öncesinden yerleştiğini gösteriyor.
İnsanlığın en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Mezapotamya Bölgesinde yer alan Hasankeyf, içinden Dicle nehrinin akıp gitmesi, korunaklı coğrafi yapısı, mesken olarak kullanılan binlerce mağarası ile hep dikkatleri çekmiş ve çağlar boyunca stratejik önemini korumuş bir antik yerleşim.

Mardin



M. Ö. 3000 yıldan başlayarak yerleşim yeri olarak kullanılan Mardin; Artuklu, Akkoyunlu, Osmanlı dönemine ilişkin bir çok yapının yanında, Süryani Manastır ve Kiliseleri de bünyesinde barındıran önemli bir açık hava müzesi. Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biri aynı zamanda. Mardin’de, farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler mevcut.

Zinciriye Medresesi



Medrese mahallesinde yer alıyor. 1385 tarihli yapı, dikdörtgen geniş bir alanı kaplayan cami, türbe ve çeşitli ek bölümlerden oluşmuş. Süslemeleri oldukça zengin.

Kasımiye Medresesi  
Artuklu egemenliği döneminde yapımına başlanan medresenin Akkoyunlu Sultan Kasım döneminde 1487-1502 arasında bitirildiği sanılmakta. 15. yüzyıla tarihlenen yapı, mimari ve bezeme açısından daha önceki Artuklu Dönemi özelliklerini gösteriyor.

Deyr-ul Zaferan Manastırı 



Mardin’in 5 km. doğusunda, 4. yüzyılda yapılan bir manastır. Deyr ul Zaferan, Yukarı Mezopotamya’nın tarihi yapıtlarından en tanınmış olanlarından biri ve Süryani Kadim Cemaatinin dini merkezi. Bugünkü Süryanilerin ataları olan ve güneşe tapan Aramiler, MÖ 2000’den başlayarak 4 bin yıl boyunca burada her güneş doğuşunda bir ayin düzenleyerek güneşe kurbanlar sunuyorlarmış. İsa Mesih’ten sonra Hıristiyanlığı benimseyip kiliseler kurmuşlar. Manastırın kurulduğu dönemden kalma mozaikler bugün de duruyor. Canlı bir tarih görünümünde olan manastırın en büyük özelliklerinden biri de; içinde 52 Süryani patriğinin mezarlarının bulunması.  Manastırın 1 km. kuzeyinde kayalara oyulmuş Meryem Ana Kilisesi (Theodoros Tapınağı) ve Mar Yakup Manastırı ile Deyr ul Zaferan bir üçlü oluşturmakta. Manastırın içinde tarihi bir İncil ve kutsal taş mevcut ve ilk tıp fakültesinin burada kurulduğu söyleniyor.

Mar İzozil Manastırı



Yörenin en eski manastırı. Mar Yakup ve Deyr ül Seyde Manastırları arasında yer alıyor. IV. yüzyılın başlarında yaşayan Şamişatlı Mar İzozil’in ismi ile anılıyor. Resmi kayıtlarda XVIII. yüzyıl sonlarına kadar işlevini sürdürdüğü belirtiliyor.

Meryem Ana Kilisesi ve Patrikhane



1860 yılında Patrik Antuan Semheri tarafından yaptırılan kilisede; kemer, yuvarlak taş sütunlar ve avluda korkuluklar yer alıyor. Patriğin oturma yeri ile İncil vaiz yeri, üzüm salkımlı motiflerinin ahşap el işçiliğiyle bambaşka bir görünüm sergilemekte.

Mar Gabriel Manastırı



Midyat’ın 18 km. doğusunda yer alıyor. Yerel adı Deyrülumur. Kuş uçmaz kervan geçmez bir dağ başında yalnız, müstahkem bir manastır. Süryani Cemaatinin ünlü ve büyük yapıtlarından olan manastır, yüksekçe bir tepeye yapılmış. Manastırın temelleri M.S. 397 yılında atılmış ve kısa sürede tamamlanmış. Değişik tarihlerde manastırın içinde ve dışında ekler yapılmış. Bir kısmı Bizans mozaikleriyle bezeli.

GÖRMEDEN DÖNMEYİN



Mardin Kalesi
Diğer adı “Kartal Yuvası” olan Mardin Kalesi; Subari, Sümer, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdaniler, Selçuklular, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safaviler, Osmanlılar dönemlerini, kimi zaman zaferleri, kimi hayal kırıklıklarını yaşamış çok önemli bir kale.

Midyat



Mardin’e benzer evlerin, taş konakların, kemerli geçitlerin, minare gibi yükselen çan kuleleriyle Süryani kiliselerinin bulunduğu Midyat, bir ortaçağ kentini andırıyor. Bölgeyi Süryanilerin yavaş yavaş terk etmesi ve göç almasıyla şehir merkezi 2 km. ötedeki Estel’e kaymış. Telkari diye bilinen taş işçiliğinin en güzel örnekleri Midyat’taydı. Birkaç telkari ustası Midyat çarşısında mesleklerini sürdürmekte direniyorlar. Mutlaka izlemelisiniz.