EGE BÖLGESİ



Sütüven Şelalesi

Sütüven ve Hasanboğuldu Şelaleleri



Hasanboğuldu Şelalesi

Edremit Körfezi boyunca uzanan Kaz Dağları, oldukça geniş bir alan kaplıyor. Sütüven Şelalesi ise bu dağların denize bakan yamaçlarından birine kurulu Zeytinli Beldesi’nde bulunuyor. Çanakkale’den sahil yolunu izleyerek önce Altınoluk’a, oradan da Edremit yolu üzerindeki Zeytinlik sapağına ulaşmalısınız. Şehir merkezinden itibaren Sütüven tabelalarını izleyerek şelaleyi bulmak çok kolay. ‘Hasan Boğuldu Göleti’ de şelalenin çok yakınlarında bulunuyor. Koruma altında bulunan şelale, çam ormanlarıyla kaplı bir vadinin arasından akıyor. Yol boyu zeytin yağı, çam ve çiçek balı satan köylüleri görmek mümkün. Bu yamaçlara kurulu köylerde genelde, üretkenlikleriyle bilinen Türkmenler oturuyor. Şelaleye yaklaştıkça vadinin manzarası derenin coşkulu sesiyle karışıp daha bir güzelleşiyor.

Zeytinli’den yola çıktıktan 20 dakika sonra şelalenin bulunduğu yere geliniyor. Sütüven’in kayaları döverken çıkardığı uğultu sizi şelalenin yanına kadar götürüyor.

Burada “Zıplayan Su” anlamına gelen Sütüven adının bu şelaleye çok uyduğunu kanıtlayan bir görüntü ile karşılaşılıyor.

Edremit

Güney Şelalesi




Güney ilçesinin 4 km güneyinde yer alan şelale, Menderes Irmağı’nın kıyısında. Güney Şelalesi Cindere Köyü’ne bağlı. Şelale doğal güzelliği için görülmeye değer.



Sakızcılar Asmaaltı Şelalesi


Çal ilçesine bağlı Sakızcılar Köyü’nde yer alan şelale eşsiz bir tabii güzellik sergiliyor. “Ağlayan Kaya” diye anılan  şelale, 30 metre yükseklikten dökülmekte. Şelalenin dibinde alabalık yetiştiriliyor.  “Hocanın Yeri” olarak bilinen yer ilçe halkı tarafından tercih edilen bir piknik yeri.   

Homa (Gümüşsu) Şelalesi




Çivril’in Doğu kesiminde, Çivril-Dinar yolu üzerinde, ilçeye 30 km. mesafedeki kasabaya buradaki suyun iyi niteliği nedeni ile Gümüşsu adı verilmiş. Gümüşsu Kasabası’nın 10 km. uzağında bulunan Düzbey Köyü’nde II. Haçlı Seferi’nin savaş alanı Miryakefalon adındaki tarihi yer var. Burada yaklaşık 30 metre yükseklikten düşüş yapan Homa Şelalesi bulunuyor. Suyu çok soğuk ve tatlı.

Afyon

Yeşilyurt Köyü’nün Tarihi



Yeşilyurt Köyü’nün eski adı Büyük Çetmi olarak biliniyor.

Köy, Kaz Dağı’nın eteklerinde yer alan şirin bir yer. 200 kişilik köy nüfusu, 90 hanede yaşamını sürdürüyor. Yüzyılların birikiminin oluşturduğu taş işçiliğinin örnekleri köydeki binalarda görülüyor.  Köy, İda Dağı’nın göbeğinde zeytin ve çam ağaçları ile çevrili.

Bu bölgenin dünyada oksijen oranı en yüksek ikinci yer olduğu tespit edilmiş.

Yeşilyurt’un eski taş evleri son yıllarda, İstanbul ve İzmir’den gelen ve doğal yaşamla içiçe yaşamayı seçen ailelerin, hatta yabancıların gözdesi olmuş. Köydeki tarihi taş evlerin taliplileri bu yüzden her yıl katlanarak artmakta. Köy yerlilerinin çoğu ise yörüklerden oluşmakta. Yörükler çoktan göçerliği unutmuş ve yörenin haklı şöhreti olan zeytincilikle geçinmekte.

Yeşilyurt Köyü, mitolojide “İlk Güzellik Kraliçesi Yarışması”nın yapıldığı dağ olarak geçiyor. Yunan mitolojisinde Tanrıçalar Hera, Afrodit ve Athena’nın katıldıkları güzellik yarışmasının yapıldığı yer olarak adı geçen İda Dağı, günümüzde Kaz Dağı olarak biliniyor.  Dağ ile ilgili söylenceler bununla da kalmıyor. Mitolojiye göre Zeus burada doğmuş, Tanrılar Truva Savaşı’nı buradan izlemiş ve Güzellik Tanrıçası Afrodit ilk kez burada aşık olmuş. Edremit Körfezinin kuzeyinde yeralan dağın yamaçlarında, bir çok antik eser günümüze kadar gelmiş. Homeros’un İlyada Destanı’nda ve Halikarnas Balıkçısı’nın eserlerinde İda Dağı’nın ismi çok kereler geçer.

Uçarsu Şelalesi ve  bir efsane




Uçarsu Şelalesi , Yeşil Göl’ün 250 m kadar güneybatısında bulunuyor. Yeşil Göl’ün kenarından devam eden patikayı takip ederek 5 dakika kadar yüründüğünde ufak bir tepe aşılarak şelalenin üst kısmına ulaşılmakta. Aslında bu noktadan şelale doğru dürüst görünmemekte. Şelaleyi tam olarak görebilmek için yaklaşık 100 m. kadar aşağıya inmek gerekiyor. Uçarsu’yu tam olarak görebilmek için biraz zahmetli gibi görünen bu iniş ve çıkış katlanmaya değiyor.

Yeşil Göl’ün 1 km kadar güneybatısında Aygır Göl’ü adı ile anılan küçük bir göl daha var. Bu gölden batan sular, bir pınar şeklinde açığa çıkmakta ve Uçarsu Şelalesi’ni oluşturmakta. Şelalenin suları, Gömbe tarafına doğru akarak Subaşı Deresine karışıp Avlan Göl’üne dökülmekte. Kış aylarında Akdağ’ın zirveler bölgesine çok kar yağıyor, temmuz ayında bile burada kar görmek mümkün.

Kış aylarında bu bölgedeki göller donuyor, böylece Uçarsu Şelalesi’ni besleyen su kaynakları kesiliyor ve şelale akmaz oluyor. Yaz ayları ile birlikte durum tersine dönüyor.

Yörede yaşayan Alevi köylüleri, Akdağ’ı ve bu dağdan fışkırarak çıkan Uçarsu Şelalesi’ni kutsal kabul etmekteler. Elmalı’ya 15 uzaklıktaki Tekke Köy’ünde ve bazı diğer çevre köylerde yaşayan Aleviler, her yıl 6 – 9 haziran tarihleri arasında Abdal Musa’yı anma şenlikleri düzenlemekteler. Kaygusuz Abdal’ın hocası olan Abdal Musa’nın dergahı, Tekke Köyü’nde bulunmakta. Bu şenlikler sırasında Alevi köylüler, Uçarsu Şelalesi’ne gelip su almakta ve Subaşı Yaylası yakınlarında “Cem Alanı” denilen mevkide toplanmaktalar.



LIDYA (LYDIA) UYGARLIĞI (M.Ö. 700 – 300)

Batı Anadolu’da Gediz ve Küçük Menderes yörelerinde oturan bu halkın nereden geldiği kesin olarak belirlenememiş. Antik dönem yazarları onların güneydeki Karyalılar ile kuzeydeki Mysialılar ve Frigler ile akraba olduklarını söylüyorlar. Hint-Avrupa karakterli bir dilleri olan Lydialıların Batı Anadolu’da M.Ö. 2. binyılın ikinci yarısından itibaren varoldukları kabul edilmekte. En ileri dönemlerindeki kralları şöyle:

Gyges              M.Ö. 680-652

Ardys               M.Ö. 652-625

Sadyattes         M.Ö. 625-610

Alyattes            M.Ö. 610-575

Kroisos             M.Ö. 575-546

Lidya’nın parlamasının nedeni bölgede bulunan altın madenleri. Bu madenin M.Ö. 7. yüzyılın başından beri Sardes’te işletilmeye başlaması Lidyalıları zenginleştirmiş ve güçlendirmiş. Lidya’nın Anadolu’daki uygarlığa katkısı daha çok ekonomi dalında olmuş. Altın sikkeler basarak ticaretteki değiş-tokuş usulünü değer ekonomisine çevirmişler.

Lidya, tarihinin bazı dönemlerinde Frigleri de yıkan Kimmerlerin saldırısına uğradı ve Sardes kenti Kimmerlerle birlikte yine göçebe bir topluluk olan Trerler tarafından da yağmalandı. Ayrıca Medler ve Perslerle de çeşitli kez savaşlar yapmışlar. M.Ö. 28 Mayıs 585 günü Medlerle yapılan savaş sırasında güneş tutulması meydana gelmiş ve savaş böylece sona ermiştir. Lydia devletine son veren Pers kralı Kyros olmuş.

Lidya soyluları ölülerini, Friglerdeki gibi tümülüslere gömüyorlarmış. Bu tümülüsler Sardes’in kuzeyinde Marmara Gölü kıyısında yer alıyorlar. Bunlardan 355 m. çapında ve 61 m. yüksekliğindeki tümülüs Anadolu’daki en yüksek yığma mezar örneği.

Çok zengin olan Anadolu mozayiğinde bugün de izlerine rastladığımız başka uygarlıklarda var. Demir Çağı’nda incelenmesi gerekenler arasında Karia ve Likya uygarlıklarını sayabiliriz. Hint-Avrupa ailesinden olan dilleri Hitit öncesi ögeler taşımakta. Karialıların daha önceleri Batı Anadolu’da yerleşmiş oldukları bilinen Leleglerden, Lykia’lıların ise Luvilerden geldikleri sanılmakta. Lykia uygarlığının en özgün örnekleri arasında kayalara oyulmuş anıtlar yer almakta.

Lidya devletinin M.Ö. 546 yılında son bulmasıyla İranlılar, Ege Denizi kıyılarına kadar tüm Anadolu’yu ellerine geçirdiler. Pers egemenliği M.Ö. 333 yılına değin sürdü. Bu dönemden sonra yerli kültür gelişiminin yerini Batı’dan gelen yeni etkiler ve bunun sonucunda ortaya çıkan bir kültür almaya başladı. 


“Ay Tanrıçasının Kölesi”. Lydia Stili. M.Ö. 6. yüzyıl.

İstanbul Arkeoloji Müzesi.



Lydia vazosu. Rodos. M.Ö. 6. yüzyılın ilk yarısı.

İstanbul Arkeoloji Müzesi


Lydion adıyla anılan Lydia kabı. M.Ö. 540-520.

İzmir Arkeoloji Müzesi.