Kapadokya

Kapadokya

Helenlerin dilinde aldığı biçimiyle Cappadocia, ya da orijinal adıyla Katpatuka, yerleşik kanıya göre eski İran dilinde ‘Güzel Atlar Ülkesi’ anlamına geliyor. ‘Türkiye’deki Tarihsel Adlar’ ismiyle bir kitap yazmış olan Bilge Umar ise, bu ismi yörenin baş tanrısı Khepat’dan geldiği ve Khepat-ukh yani Khepat Diyarı anlamına geldiği kanısında.

Üzerinde taşıdığı kültürel ve tarihsel zenginlik nedeniyle UNESCO tarafından korunması gereken bölgeler arasına alınan ve dünyanın 8. harikası olarak kabul edilen Kapadokya, bugünkü Nevşehir, Aksaray, Niğde, Kayseri ve Kırşehir şehirlerinin kapladığı alanda bulunuyor. Yöreye o ünlü doğal manzarasını sağlayan kayalık alan ise Uçhisar, Göreme, Avanos, Ürgüp, Derinkuyu, Kaymaklı, Ihlara ve çevresinden ibaret. Bundan yaklaşık 1800 yıl önce tam 17 ciltlik ‘Geographika’yı yazan Romalı Strabon ise Kapadokya Bölgesi’nin sınırlarını güneyde Toros Dağları, batıda Aksaray, doğuda Malatya ve kuzeyde Doğu Karadeniz kıyılarına kadar uzatır.

Dünyanın en ilginç yeryüzü oluşumlarının yer aldığı Kapadokya bölgesinde, 10 değişik uygarlığa ait 429 tescilli yapı ve 64 sit alanı bulunuyor. Bu yapılar; Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu ile Cumhuriyet döneminden kalma ve 2’si askeri, 70’i dinsel ve kültürel, 357’si ise sivil mimari örneği. Bölgede ayrıca, Tunç Çağı’ndan başlamak üzere Asur ticaret kolonileri, Hitit, Frig ve Grek dönemlerine ait 48 adet arkeolojik, 3 adet kentsel, 4 adet tarihi ve 9 adet de doğal sit alanı bulunuyor.


Kurşunlu Camii (Damat İbrahim Paşa Külliyesi)


Damat İbrahim Paşa Külliyesi içinde yer alan Kurşunlu Camii 1726’da tamamlanmış. 3 kapılı bir avlu içinde caminin 44 m. yüksekliğinde zarif bir minaresi var. Ana mekanı örten kubbesi kurşunla kaplandığı için bu adla anılıyor. Caminin iç kısmı çiçek motifleriyle bezenmiş. Caminin hemen yanındaki külliyeye ait medrese, kütüphane ve imarethane ile hamam bulunuyor. Şehrin yüksek bir tepesindeki Kale, Selçuklular tarafından kervan yollarının güvenliği için inşa edilmiş.

Hacı Bektaş Veli Dergahı ve Külliyesi


13. yüzyılda yetişmiş ünlü bir Türk-İslam düşünürü Hacı Bektaş Veli, Orta Anadolu’yu şehir şehir, köy köy dolaştıktan sonra, yaşayan Türk gelenek ve göreneklerini korumaya çalışarak Suluca Karahöyük’te İslâm inanç ve öğreti merkezi kurmuş, çok sayıda öğrenci yetiştirmiş. Yeniçeri ocağının da Piri olarak bilinen Hacı Bektaş Veli, Anadolu’daki Türk-İslam birliğinin sağlanmasına yardımcı olmuş. XIV. yüzyılda Hacı Bektaş Veli’nin yaptırdığı Kızılca Halvet (Çilehane) ile çevre yapılarına sonraki yıllarda yenileri eklenmiş. 19. yüzyılda onarılan Dergah, 1959-1964 arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yeniden elden geçirilmiş, 1964’te müze olarak açılmış.




Hacı Bektaş Veli Türbesi

Türbenin cephesi, yan yana üç kemerli bir eyvandan oluşuyor. Pir Evi’ne ortadaki büyük kemerin altındaki demir parmaklıklı, çift kanatlı kapıdan giriliyor.



Tokalı Kilise

Göreme Vadisi’nde, bölgenin bilinen en büyük kaya kilisesi olan Tokalı Kilise, Tek Nefli Eski Kilise, Yeni Kilise, Eski Kilise’nin altındaki kilise, yeni kilisenin kuzeyindeki yan şapel olmak üzere dört ayrı bölümden oluşuyor. 10. yy. başlarına tarihlenen Eski Kilise, tek nefli, beşik tonozlu bir yapı. Kilisede Aziz tasvirleri, müjde, ziyaret, bakireliğin ispatı, Beytüllahim’e yolculuk, doğum, üç müneccimin tapınması, masum çocukların katliamı, Mısır’a kaçış, İsa’nın mabede takdimi, İsa’nın cehenneme inişi, İsa’nın göğe çıkışı gibi tasvirler bulunuyor.

Yeni kilise, enlemesine dikdörtgen planlı, basit beşik tonozlu bir yapı. Beşik tonozlu nefinde İsa’nın siklusu kronolojik sıraya göre ağırlıklı olarak çok kırmızı ve mavi renkler kullanılarak işlenmiş. Lapis mavisi, Tokalı Kiliseyi diğer kiliselerden ayıran en önemli özellik.


El Nazar Şapeli


Göreme-Müze yolunun sağındaki vadide, yoldan yaklaşık 800 m. uzaklıkta El Nazar vadisinde yer alıyor. Vadinin güney kısmında yer alan El Nazar Şapeli 10.yüzyıla ait ve Orta Bizans Devrinin karakteristiği olan bir plan şemasına (Yunan Haçı Planı) sahip. Duvarlarında İncil’den alınma konulara sahip zengin freskolar bulunuyor. Bir peri bacası içine oyulmuş El Nazar Kilisesi, ‘ T ‘ planlı, haç kolları beşik tonozlu. Ana apsis haç kollarının birleştiği merkez mekana açılıyor. Zeminin tamamı ve apsisin bir kısmı tahrip olmuş. Sahneleri kronolojik olarak birbirini takip etmekte olan kilise, 10. yüzyılın sonlarına tarihleniyor.


Saklı Kilise

Varlığı oldukça geç keşfedilmiş olması nedeniyle (1957) Saklı Kilise adı verilen Aya Ionnes, El Nazar Kilisesi yakınlarında bulunuyor. Enlemesine dikdörtgen planlı, ana mekan iki sütun ve üç kemerle ikiye ayrılmış. Üç apsisli. Düz tavan haçlarla ve geometrik süslemelerle dekore edilmiş. Kiliseyi süsleyen resimler sıva üzerine değil, doğrudan ana kaya üzerine yapılmış. Kilisenin etrafında bulunan boyalı bez parçalarının yapılan analizler sonucunda kilisenin boyanmasında fırça yerine kullanıldığı anlaşılmış. Oldukça sağlam durumdaki resimlerinde kırmızı rengin hakim olduğu görülüyor. Kilisenin mimarisi  Mezopotamya kilise mimari geleneğine benziyor. Kilise, 11.yüzyıllın ikinci yarısına tarihleniyor.

Azize Barbara Şapeli


Azize Barbara Şapeli, Yunan haçı planında inşa edilmiş. Yapıya bu ad, haçın kollarından birinde yer alan Barbara resminden ötürü verilmiş. Kubbesinde yer alan Pantokrator İsa resmi ise, geç tarihli. Haç planlı, iki sütunlu, batı, kuzey ve güney haç kolları beşik tonozlu, merkezi kubbeli, doğu haç kolu ve doğudaki iki köşe mekanı kubbeli. Motifler kırmızı boya ile doğrudan kaya üzerine uygulanmış. Duvarda ve kubbede zengin geometrik motifler, mitolojik hayvanlar ve askeri semboller resmedilmiş. Ayrıca duvarda taş izlenimi veren motifler de yer almakta. Kilise 11. yüzyılın ikinci yarısına tarihleniyor.


Meryem Ana  Kilisesi




Tokalı Kilise’nin arkasındaki sırtta, Göreme Açık Hava Müzesi’ne yaklaşık 250 m. uzaklıkta, Kılıçlar Kilisesi’nin güneyindeki dik yamaçta yer alıyor. Nef, enlemesine dikdörtgen planlı, farklı genişlik ve yükseklikteki iki beşik tonozla örtülü. Kilise aziz figürleri ve İncil siklusunun dört sahnesini içeriyor. Meryem Ana Kilisesi, 11. yüzyılın birinci yarısına tarihleniyor.

Rahibeler ve Rahipler Manastırı


Açık Hava Müzesi’nin girişinin solunda yer alan 6-7 katlı kaya kütlesi ‘Rahibeler Manastırı’ olarak biliniyor. Bu manastırın 1.katındaki yemekhanesi, mutfağı, birkaç odası; 2.katında yıkık şapeli gezilebilir durumda. 3.kattaki bir tünelle ulaşılan kilisesi çapraz kubbeli, dört sütunlu üç apsisli. Ana apsisteki templona Göreme’deki diğer kiliselerde pek rastlanmıyor. Kilise’de doğrudan kaya üzerine yapılan İsa freskinin yanında kırmızı bezemeler görülüyor. Manastırda katlar arasındaki bağlantı tünellerle sağlanmış.Tehlike anında tünelleri kapatmak üzere yeraltı şehirlerinde olduğu gibi ‘Sürgü taşları’ kullanılmış.

Sağdaki Rahipler Manastırı’nda ise erozyon nedeniyle katlar arasındaki geçişler kapandığından sadece giriş katında birkaç oda görülebiliyor.


Yılanlı Kilise


Göreme’deki kilisenin ana mekanı, enlemesine dikdörtgen planlı, beşik tonozlu, güneyde mezarların bulunduğu ek mekan ise düz tavanlı. Girişi kuzeyden olan kilisenin apsisi soldaki uzun duvara oyulmuş. Kilise tonozun her iki yanında Kapadokya’da saygın olan azizlerin tasvirleri bulunuyor. Kilise 11.yüzyıla tarihleniyor.


Karanlık Kilise


Kuzeyde kavisli bir merdivenden kilisenin dikdörtgen, beşik tonozlu narteksine çıkılıyor. Narteksin güneyinde bir mezar bulunuyor. Kilise haç planlı, haç kolları çapraz tonozlu, merkezi kubbeli, dört sütunlu, üç apsisli. Karanlık Kilise olarak adlandırılmasının nedeni; narteks kısmındaki küçük bir pencereden çok az ışık alabilmesi. Bu sebeple fresklerdeki renkler oldukça canlı. Kilise ve narteks İncil ve İsa siklusunu içeren zengin süslemelere sahip. Ayrıca Elmalı ve Çarıklı Kilise’de olduğu gibi Tevrat kaynaklı sahneler de resmedilmiş. Kilise, 11. yüzyıl sonu 12.yüzyıl başına tarihleniyor.

Çarıklı Kilise



İki sütunlu, çapraz tonozlu, üç apsisli  ve  dört kubbeli kilisenin sahnelerinde İsa’nın hayatını konu alan siklus, İbrahim Peygamber’in misafirperverliğini gösteren Tevrat sahnesi, aziz ve bani tasvirleri iyi korunmuş. Elmalı ve Karanlık Kilise’ye benzemekle beraber, İsa’nın çarmıha gidişi ve çarmıhtan alınış sahneleri kilisenin farklı özelliği. Figürler genelde büyük ve uzun. İsa’nın göğee yükseliş sahnesinin altında bulunan ayak izlerinden dolayı kiliseye ‘Çarıklı Kilise’ adı verildiği sanılıyor. Kilise  12. yüzyıl sonu, 13. yüzyıl başına tarihleniyor. Ana kubbenin ortasında pantokrator İsa, madalyonlarda melek büstleri bulunuyor.

GÖRMEDEN DÖNMEYİN



Peri Bacaları
Bugün Kapadokya’da büyük bir hayranlıkla izlenen coğrafi oluşumların milyonlarca yıl önceye giden uzun bir öyküsü var aslında. Bölgeyi çevreleyen üç büyük yükselti; Erciyes, Hasandağı ve Göllüdağı bundan yaklaşık 10 milyon önceki jeolojik devirlerde aktif birer volkandı. Bu yanardağlardan püsküren lavlar zamanla bölgenin geniş platolarını, akarsu ve göllerini, 25 bin kilometre karelik bir alanı yaklaşık 100 metre kalınlığında bir lav tabakasıyla örttü. Doğa, başta Kızılırmak olmak üzere bölgedeki akarsu ve gölleri, sel suları, rüzgar erozyonu ve tüm diğer enstrümanlarıyla Tüf adı verilen ve volkanik küllerin çamurla karışımından oluşan farklı sertlikteki bu kayaları milyonlarca yıl boyunca aşındırıp oyarak bölgeye yavaş yavaş bugünkü pitoresk görüntüsünü verdi. Dik yamaçlardan hızla aşağı inen sel suları, karşılarında bulduğu farklı sertlik ve dirençteki volkanik malzemeden en usta heykeltıraşları bile kıskandıracak güzellikte şapkalı, mantar biçimli, konik, sütunlu ya da sivri yapıtlar yarattı. Özellikle Ürgüp ve civarında çok rastlanan şapkalı peri bacalarının sırrı, gövde ve şapkayı oluşturan kayaların farklı dirençlere sahip taşlardan, yani tüf ve lahar ya da ignimbirit türü sert kayaçlardan oluşmuş olmasıydı. Yağmur suları, coşkulu akarsular bununla da kalmadı, vadi yamaçlarını da rötuşlayarak ilginç kıvrımlardan arka plan fonları, yamaçlardaki lav tabakalarının ısı farklarından yararlanarak büyüleyici bir renk cümbüşü yarattı. Yaklaşık 10 bin yıl önce neolitik çağın insanları yöreye geldiklerinde karşılarında işte böylesine görkemli bir manzara buldular.

Mağara Evler



Çoğunlukla Nevşehir-Ürgüp-Avanos üçgeni arasında, ama asıl yoğunluğu buranın 20 km. güneyinde olan ve sayıları iki düzineyi aşan yeraltı ve kaya içi yerleşmeleriyle dolu kasaba ve köyler bulunuyor. Tüf içine oyularak yapılmış birçok yapı içinde en önemli ve sayıca fazla olanlar oturmak üzere yapılmış evler. Yumuşak ve oyulmaya son derece elverişle olması nedeniyle kolay görünse de, bu tür yapıların işlenişi önemli bir ustalık isteyen zor bir iş olduğu kesin. Önce, “kayacı” adı verilen ustalar yamaçlarda tüfün kırıksız, çatlaksız ve yoğun olduğu bir yüzey bulurlar. Oyma işinin yapıldığı “külünk” adındaki iki ucu sivri bir kazmayla önce bir kapı açılır, ardından koridorlar, iç kapılar, pencere, duvar dolapları ve sekilere şekil verilir. Ustalar işlerini metre hesabına göre yapar ve buna göre ücret alırlar.

Bu kayadan oyma meskenlerin büyük bir kısmı yakın bir zamana kadar kullanılıyordu. Bugün dahi ev, ahır ya da samanlık olarak kullanılanlar var. Ortaçağın en ünlü üzümü, dolayısıyla da şarapları bu bölgenin ürünü idi. Günümüzde de köy evlerinin pek çoğunda “Şırahane” denilen imalathanelerde pekmez ve şıra elde etmek için üzümler işleniyor. Tüfe oyulmuş havuzlar olan şırahanelerde yaş üzümler ayakla çiğnenir, kanallarla depolara yollanır, daha sonra kaynatılarak pekmez elde edilirdi. Bölgenin üzümlerinin hemen tamamı bu şekilde veya daha titiz bir biçimde şarap fabrikalarında kullanılır, bir kısmı da kurutulurdu. Oldukça ilkel çalışan şarap fabrikalarında mahzen veya fıçı işini gören, tüf içine oyulmuş büyük havuzlar vardı.

Son derece kendine özgü bir volkanik dokudan oluşan toprak üzerinde tarım, yine kendine özgü bir gübrelemenin bulunmasını zorunlu kılmış ve yüzyıllar süren bir deneyimin ardından bu yöntem gelişerek, bu kıraç arazinin bakılması halinde çok verimli olabileceğini göstermiş. Bölgede sık sık rastlanan ve orijinal bir görünüm sunan güvercinlikler aslında sözü edilen tarım ve gübreleme sistemi ile yakından ilişkili. Burada arazi, bilinen anlamda toprak yerine, zaman zaman çöl görünümüne bürünen erozyonlarla ufalanmış tüf zerreleriyle kaplı. Ancak bu toprak yapısı bağ ve meyvalıklar için son derece elverişli. Orta Anadolu’nun tipik sert iklimi altında, soğuk kış aylarında bağların kök-gövdeleri toprakla kapatılır, bir-iki yılda bir de bağlar güvercin gübresi ile gübrelenirdi.

Aksaray


Aksaray Hasandağı’ nın eteklerinde geniş bir ova üzerine Anadolu’yu doğudan-batıya, güneyden-kuzeye bağlayan ana yolların kesiştiği noktada kurulmuş. Özellikle Roma Dönemi’ nde önemli bir şehir olan Aksaray, adını Kapadokya Krallarından Archelaos’ tan almış. 11.yüzyılda Selçukluların egemenliğine geçen şehrin adı ”Aksaray” olarak değişmiş. Kentin en önemli eserlerinden biri Eğri Minare. Kapadokya Bölgesi’ nin önemli merkezlerinden olan Ihlara Vadisi ve Güzelyurt ilçesi Aksaray ili sınırları içerisinde yer alıyor.

Eğri Minare


Aksaray şehir merkezindeki en eski Selçuklu eseri olan Eğri Minare ( Kızıl Minare), Selçuklu Sultanı Alaeddin  Keykubat’ın babası Sultan I. Keyhusrev tarafından 1221-1236 yılları arasında yaptırılmış. Kırmızı tuğladan yapılan bu minarenin asıl adı Osmanlı Padişahı IV.Murat dönemine ait bir yazılı belgeye göre Keyhusrev Camii ve Minaresi. Ancak halk tarafından ‘ Eğri Minare’ ya da ‘ Kızıl Minare’ olarak adlandırılıyor. Kübik kaideli, silindirik gövdeli yapının gövdesi ince bir silme ile ikiye ayrılmış. Alt kısmı zik zak bezemeli olan Eğri Minare’nin üst kısmı mavi ve yeşil çinilerle kaplıydı. Ancak bu çinilerin büyük bir kısmı kayıp. Minarenin tek şerefesine 92 taş basamaklı merdivenle çıkılıyor. Bugün Türkiye’ nin ” Pizza Kulesi” olarak adlandırılan minarenin ne zaman eğildiği hakkında kesin bir kayıt yok.


Taptuk Emre Köyü ve Türbesi

Aksaray’a 20 kilometre mesafede bulunan köy, küçük Ekecik Dağı’nın eteğinde kurulu.

Dağın eteklerinde son yıllarda yeniden çevre düzenlemesi yapılan cami ve türbe bulunuyor. Taptuk Emre’ye ait olduğu söylenen mezarın üstüne taş sanduka yapılmış.

Yunus Emre Türbesi


Aksaray ilinin Ortaköy ilçe merkezine 20 km. mesafede Reşadiye köyünde bulunan türbenin bulunduğu tepe, halk tarafından ziyaret tepesi olarak da anılıyor.

Kilise Camii


Güzelyurt ilçe merkezindeki Hristiyanlık dönemi eserlerinden. Ortodokslar için büyük önem taşıyan Aziz Gregorius Kilisesi, M.S. 385 yılında kapalı haç planında inşa edilmiş. Daha sonra çeşitli ilave ve tamiratlarla değişikliğe uğrayan kilisenin, çan kulesi minare haline getirilerek camiye çevrilmiş.

Selime Sultan Türbesi

Selime köyünde bulunan türbe, gerek mimari, gerekse dekoratif yönden erken devir özellikleri göstermekte. Taş ve tuğla işçiliğinin iç içe geçtiği türbe, mimari stili ve malzemeleri yönünden 13. yüzyılın başlarına tarihleniyor.


Aziz Anargiros Kilisesi

Güzelyurt ilçe merkezinde bulunan kilise, kayaya oyularak yapılmış. 1884 yılında büyük bir tamir görmüş. Günümüzde Vatikan’dan çok sayıda insan buraya gelip hacı oluyor.

Pürenli Seki Kilisesi 

Kilise kayaya oyulmuş dört bölümden oluşuyor. Narteks zemininde mezarların bulunduğu kilisedeki freskolar 10. yüzyıl başı ile 12. yüzyıl arasına tarihleniyor. Kilisede yer alan Peygamberlerin kehaneti, Meryem ve piskoposlar, müjde, ziyaret, çobanların tapınması gibi, İsa’nın çocukluğu ve İncil’den çeşitli sahneleri konu alan tasvirler görülmeye değer.

Kokar Kilise

9. yüzyılın sonuna veya 11. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen freskoların konuları oldukça zengin. Kilisenin iki mezar odasındaki süslemeler kırmızı boya ile yapılmış ilk örnekler.

Eğritaş Kilisesi

Çok büyük bir tapınak olan kilise, vadinin en eski yapılarından biri. Kilisenin Meryem’e ithaf edildiği, doğu duvarındaki bir kitabede belirtiliyor. Kilisedeki freskler oldukça yıpranmış olmalarına karşın, boyaları hala çok renkli ve canlı.

GÖRMEDEN DÖNMEYİN



Ihlara Vadisi

Aksaray’a 40 km. uzaklıktaki vadiye, Aksaray-Nevşehir karayolunun 11. km.sinden sapılarak ulaşılıyor. Kanyon, Hasandağı’ndan çıkan bazalt ve andezit yoğunluklu lavların soğumasıyla ortaya çıkan çatlaklar ve çökmeler sonucu oluşmuş.

14 km. uzunluğundaki vadi Ihlara’dan başlayıp, Selime’de son buluyor. Vadi boyunca kayalara oyulmuş çok sayıda barınak, mezar ve kilise bulunuyor. Barınakların ve kiliselerin bazıları yeraltı şehirlerinde olduğu gibi tünellerle birbirlerine bağlanıyor.

Yeraltı Şehirleri


Aksaray’daki yeraltı şehirleri genellikle Güzelyurt ve Gülağaç ilçelerinde yoğun olsada, şehrin birçok yerinde yeraltı şehirlerine rastlamak mümkün. Güzelyurt ilçe merkezi ve manastır vadisinde üç adet açık yeraltı şehri bulunuyor. Gülağaç ilçesinde Saratlı yeraltı şehri aydınlatılarak ziyarete açılmış.

Antik Nora Viranşehir


Aksaray’ın 30 km. güneyinde Hasan Dağı’nın eteğinde kurulan kasaba, Roma ve Bizans döneminin önemli yerleşimlerinden. Kasabada çok sayıda kilise kalıntısı bulunuyor. Ayakta kalan yapılar Bizans devrine ait. Kiliseler kısmen tahrip olmuşsa da çok sayıda fresk tüm ihtişamlarıyla ayakta duruyor. 

Aşıklı Höyük

Kızılkaya köyünün 1 km. kadar güneyinde Melendiz Çayı kıyısında, Aksaray’ın 25 km. güneydoğusunda yer alan höyükte ilk yerleşim M.Ö. 8 bin yılında başlamış. Aşıklı Höyük, Anadolu ve Yakındoğu’da Akeramik Neolitik Döneme ait en eski ilk köy yerleşmelerinin sergilendiği önemli ören yerlerinden biri. 

Acemhöyük Antik Yerleşmesi

Aksaray’ın 18 km. kuzeybatısında yer alan Acemhöyük,  Asur Ticaret Kolonileri Devrine ait büyük bir saray ve depoya sahip. Kentte bulunan gaga ağızlı testiler, mühürler ve seramikler de görülmeye değer.

Alayhanı

Aksaray-Nevşehir karayolu üzerinde Alayhan köyü sınırları içerisindeki hanın ön kısmı ve avlusu yıkılmış. II. Kılıçarslan döneminde Uçbeyi olan Pervane Bey tarafından yaptırıldığı sanılıyor.




Sultan Hanı
1228-1229 Yıllarında Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılan han, Selçuklu devri mimari taş işçiliği ve süsleme sanatına güzel bir örnek. Sultan Hanı ticari ve askeri açıdan önemli olan Konya-Aksaray yolunun emniyetini sağlamak için kurulmuş. Yazlık, kışlık, mescid ve ahır bölümlerinden oluşan klasik Selçuklu hanları tipinde.

Ağzıkara Han


Aksaray-Nevşehir karayolunun 15. km’sinde bulunan han, Osmanlı kaynaklarında Hoca Mesud Hanı olarak geçiyor. Yapımına 1231 tarihinde başlanan han 1239 ‘da tamamlanmış. Hamamı, imareti, yazlık ve kışlık bölümleri bulunan hanın kapısı Selçuklu taş süsleme sanatının tüm özelliklerini göstermekte.

Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *