Kıtalararası Metropol İSTANBUL
Yeryüzünde İstanbul gibi başka bir kent yok. Başkentliğini yaptığı üç büyük imparatorluğun sayısız izlerinin yanı sıra günümüz batılı kentleri ile yarışabilir zenginlikte modern yaşamın özelliklerini taşıyor. İstanbul eşsiz bir coğrafya. Yalnızca doğu ile batının değil, antikiteyle modernin de buluştuğu bir köprü aynı zamanda. İstanbul bir dünya kenti. Yeryüzü kültürlerinin, yeryüzü dinlerinin kendi özgün renkleriyle süslediği farklı bir atmosfer, orijinal bir hayat tarzı.

Tarih boyunca 120 kayzer ve imparator tarafından yönetilmiş, üç büyük medeniyete başkentlik yapmış, şarkılara, şiirlere, romanlara konu olmuş İstanbul’u bir kültür mozaiği olarak tanımlamak en doğrusu. Öyle ki üç büyük dinin inananlarını bağrına basan bu tarihi kent, eski ve yeninin ya da doğu ile batının inanılmaz lezzetteki sentezini sunar sevenlerine. Camiler, saraylar, köşkler kenti İstanbul, aynı zamanda simitçilerin, çımacıların, sokak çocuklarının, berduşların kentidir de. Onların da kentin bir köşesinde soluk almalarını, bu muhteşem ve büyülü armoninin lezzetini tatmalarını sağlar fark ettirmeden.
İstanbul’un bu zengin ve renkli kültürel dokusuna sığdırılacaklar saymakla bitmez elbette. Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorlukları’nın tarihi eserlerine, kentin doğal güzellikleri de eklenince muhteşem bir tablo çıkar ortaya. Avrupa ve Asya’yı ayıran boğazın yukarısına doğru geleneksel ve unutulmaz bir deniz gezisi yapmadan İstanbul gezisi tamamlanmış sayılmaz. Büyük bir ihtişam ve saf bir güzellik yansıtan kıyılar, geçmişin ve günümüzün karmaşasını sunar. Yalıların yanında modern oteller, taştan hisarların yanı başında rustik saraylar ve küçük balıkçı köylerinin bitişiğinde şık yapılar birbirinin peşi sıra akar gider… Ya da Bizans döneminde prenslerin sürgün yeri olduğu için Prens Adaları diye de anılan Adalar’a uzanmaktır İstanbul’u keşfetmek. Belki de biraz daha yolu göze alıp, metropolün, karmaşanın dışına çıkıp, İstanbul’un yakın çevresinde bir tur atmaktır. Seçenekler neredeyse sonsuz gibidir. Poyrazköy, Riva, Şile, Ağva’ya uzanıp denizin tadını çıkarabildiğiniz gibi Kemerburgaz ya da Durusu’da doğanın dinginliğine dalabilirsiniz ya da Kilyos’a doğru yol alıp denizin ve güneşin eşliğinde keyifli birkaç saat geçirebilirsiniz. Ya da Karadeniz sahillerine doğru yol alırsanız Kıyıköy, İğneada sahillerinde kentin karmaşasından uzak, doğanın ve denizin el değmemiş büyüsü sizi beklemektedir.

Ayasofya Müzesi
İstanbul Turu
Şehrin en güzel anıtları, Haliç-Marmara Denizi-Surlar arasında kalan yarımadada yer alıyor. Kentin tepelerinden yükselen 500’ü aşkın caminin silueti baş döndürücü bir atmosfer yaratır. Altı minaresiyle İstanbul’un sembolü haline gelen, dekorasyonunda kullanılan mavi çiniler nedeni ile “Mavi Cami” diye anılan Sultanahmet Camii’ni mutlaka görmelisiniz. Karşısında, İmparator Justinanus zamanında kilise olarak inşa edilmiş olan ünlü Ayasofya Müzesi yer alır; mimari hünerler örneği olan bu yapı, Hz. İsa’yı, Hz. Meryem’i ve imparatorları tasvir eden nefis mozaik panolarla bezenmiş. Bir başka tepeden bu iki muhteşem abideyi seyreden Süleymaniye Camii ise Osmanlı mimarlık sanatının zirvesi. Kanuni Sultan Süleyman’ın isteği üzerine Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş. Marmara’ya ve Boğaz’a hakim bir tepe üzerinde, 400 yıl boyunca Osmanlı sultanlarına konutluk ve siyasi merkezlik etmiş olan Topkapı Sarayı yer alıyor. Topkapı’da Çin porselenleri koleksiyonunu, altın işlemeli ve değerli taşlarla süslü tahtları, sultan kostümlerini, masallardakileri andıran mücevherleri, nadir elyazması kitapları, yüzyıllarca merak uyandırmış olan harem salonlarını görebilirsiniz.
Ayasofya ile Sultanahmet Camii arasında araba yarışlarının yapıldığı Bizans devrinin ünlü Hipodromu ve bu Hipodromun orta yerinde, bu dönemden kalma üç dikilitaş yer alıyor. Yerebatan Sarnıcı Bizans döneminde yapılmış en önemli su sarnıçlarından biri. En güzel Bizans devri eserlerinden biri sayılan Kariye Müzesi mozaik ve fresklerle süslü orijinal dekorunu korumakta. İstanbul’da görmeden edemeyeceğiniz bir başka mekan da Eyüp Camiidir. Burası, Eyüp Sultan’ı ziyaret edip manevi haz arayanlara güvercin sesleriyle her an cıvıl cıvıl bir ortam sunuyor. İstanbul tarihsel yapıların yeniyle buluştuğu, yenilendiği bir şehir aynı zamanda. Kapalıçarşı labirentvari yapısıyla geçmişin hülyalı günlerinin izlerini taşımakta ısrar ederken bir yandan da modern dünyanın yepyeni ürünlerini serer önünüze; büyüleyici mücevherler, bakır eşyalar, halılar, çeşit çeşit deri ve süet giyim… Cazibesine kapılınca en ufak bir yorgunluk duymadan saatlerce dolaşabilirsiniz bu çarşıda.

Ayasofya Müzesi

Yerebatan Sarnıcı

Topkapı Sarayı

Dikilitaş
Haliç
Uzun ve dar, boynuz biçimindeki Haliç İstanbul’un Avrupa tarafını bölmekte. Dünyanın en doğal limanlarından biri olduğundan Bizans ve Osmanlı donanmaları ve ticari gemicilikle ilgilenenler burada toplanmışlar. Gurup vakti suyun altın rengini aldığı bu yerin kıyıları bugün hoş parklarla ve yürüme alanlarıyla çevrili. Haliç’in ortasına doğru gidildiğinde yer alan Fener ve Balat semtlerinde, Bizans ve Osmanlı döneminden kalma ahşap evler, kiliseler ve sinagoglarla dolu sokaklar bulunuyor. Ortodoks Patrikliği de burada yer alıyor.
Tepelerin yamaçlarını yer yer koyu selvilerin bulunduğu mezarlıklar kaplamakta. Dualarının kabul göreceğine inananlar buradaki Eyüp Türbesi’ni ziyaret edebilir. Bu tarafa bakan tepedeki Pierre Loti Kahvesi manzaranın keyfine varmak için mükemmel bir mekan.

Beyoğlu
Beyoğlu yapıldığı devrin özelliklerini koruyan, 100 yıl evvelki Avrupa etkisindeki mimari mirasıyla görülmeye değer bir semt. Avrupa’nın ikinci eski metrosu Tünel halen en kısa metro unvanını koruyor. Metro ile kulesi bir sembol haline gelen Galata bölgesine geçmek mümkün. Tünelin üst ucu İstiklal Caddesi’nin başlangıcı. Eski tramvayların tekrar servise konulduğu, yalnız yayalara açık cadde, Cumhuriyet devrinde konsolosluklara tahsis edilen eski elçilik binaları ile çevrili. Tünel’in üst kısmında, İstiklal Caddesi’nin başlangıcındaki Divan Edebiyati Müzesi (Mevlevi Tekkesi – 18. yüzyıl eseri) yer alıyor. Caddenin iki yanında birbirinden meşhur mekanlar var. Bir yanda Galatasaray Lisesi, karşı sırada rengarenk, otantik restoranları ve Balık Pazarı’nı içine alan Çiçek Pasajı… Sonra cadde boyunca sinemalar, tiyatro, kafe, lokanta ve eğlence yerleri…

İstiklal Caddesi
Boğaziçi
Avrupa ve Asya’yı ayıran Boğaz’da Karadeniz’e doğru geleneksel ve unutulmaz bir deniz gezisi yapmadan İstanbul ziyareti tamamlanmış sayılmaz. Bugün Boğaz’da her boydan, her bandıradan şilepler, yolcu gemileri, lüks gemiler, arada bir savaş gemileri, Boğaz’ın daimi sakini olan küçük balıkçı tekneleri ya da bir kıyıdan diğerine yolcu taşıyan İstanbul’un simgesi vapurları ile yoğun bir deniz trafiği yaşanmakta.
Boğaz’ı görmenin en iyi yolu kıyılarında zig zag çizen yolcu vapurlarından birine binmek. Eminönü’nden başlayan gezi sanki bir bayramda akraba ziyaret ediyormuş gibi sırayla Boğaz’ın Asya ve Avrupa kıyılarına uğranarak devam ediyor. Gezi, aşağı yukarı 6 saat sürüyor. Boğaz’ın en güzel yerine tahtlanan, zamanında padişahların sayfiye yeri olan Ortaköy Osmanlı Dönemi’nden beri ilgi çeken bir yerleşim merkezi. Bugün Çırağan Sarayı, Kabataş Erkek Lisesi, Feriye ve cami kilise ve sinagog üçgeninde yer alan Ortaköy, çarşısı ve içindeki seyyar “entel pazarı”, hediyelik eşya dükkanları, kafeleri, barları ve restoranlarıyla İstanbul’un önemli eğlence ve alışveriş merkezlerinden birisi. Tarabya’dan sonraki virajdan Boğaziçi’nin Karadeniz’e kavuşması ilk defa görünüyor. Buradan Sarıyer semti içlerine kadar elçiliklere ve şahıslara ait eski yazlıklar ve balık lokantaları sıralı. Sarıyer ve sonraki Rumeli Kavağı vapur seferleri ile Boğazı gezenlerin Avrupa yakasındaki son iskeleleri. Balık lokantaları ile şöhretli her iki komşu semt ve karşı kıyıda bulunan Anadolu Kavağı tatil günleri en kalabalık yerlerden. Boğaziçi bu yerleşimleri geçtikten sonra sadece yeşil koruluklarla örtülü yamaçlara sahip. Her iki kıyıda son yerleşimler Karadeniz’e komşu Anadolu ve Rumeli Fenerleri ile balıkçı köyleri.

Mitolojik Geçit
Boğaziçi’nin ilk adı Bosphorus. Bu bileşik kelime “bous” (inek) ve “phoros” (geçit) kelimelerinden türetilmiş. İnek geçidi adını alması mitolojik bir öyküden kaynaklanıyor. Tanrıların tanrısı Zeus, baştan çıkardığı sayısız güzel kızlardan biri olan İo’’yu, karısı Hera’nın kıskanç öcünden koruyabilmek için inek biçimine sokmuş. Ama kıskanç bir kadını hiçbir şey durduramaz. Hera, İo’ya ebediyen eziyet etmesi için bir at sineği göndermiş. İo bu sinekten kaça kaça sonunda kendini Boğaz’a atmış ve yüzerek Avrupa’dan Asya’ya geçmiş. Karşı kıyıda onu bekleyen sineği ile…

Kadıköy
İstanbul’un son yüzyılda hızla gelişen semtlerinden biri Kadıköy. Antik Kalkhedon yerleşim biriminde sonraları birçok manastır inşa edilmişti. M.S. 5. yüzyıl Hıristiyanlık dünyası önemli konsül toplantıları burada yapılmıştı. Eski bahçeli malikanelerin çok azı zamanımıza gelebilmiş. Yat Kulüpleri, marinalar, geniş caddeler, Kadıköy sahilleri boyu uzanıyor. Fenerbahçe güzel bir gezinti yeri. Meşhur Bağdat Caddesi de alışveriş imkanları ile ünlü. 1908 yılında tamamlanan Prusya mimari üslubundaki Haydarpaşa Tren İstasyonu, Üsküdar çıkışında yer alıyor. İstasyon Bağdat demiryolunun ilk (veya son) duraği idi. Yandaki yamaçta Kırım Savaşı’nda hayatlarını kaybeden İngiliz ve Fransız askerlerinin mezarları ve anıtları, büyük askeri hastanenin yanında bulunuyor. Ticari liman tesisleri arkasındaki tepelere yerleşmiş iki büyük bina var. Saat kuleli olan eski Haydarpaşa Lisesi, şimdi üniversite. Diğeri, büyük ve 4 kuleli olan Selimiye Kışlası (19. yüzyıl). Kırım Savaşı sırasında buradaki yaralılara hemşirelik yapan Florence Nightingale anısına kaldığı oda o günlerdeki gibi korunmakta.

Haydarpaşa Tren Garı
İstanbul Mutfağı
İstanbul mutfağı, dünyanın önde gelen mutfaklarından. İmparatorluk başkenti olan kente ülkenin her yanından gelen malzemeler, ustalar, tarzlar ve lezzetler Osmanlı-Türk mutfağının ortaya çıkmasına neden olmuş. İstanbul mutfağında, kuzu, koyun veya dana etine ilave edilen çeşitli sebzeler esas yemekler. Köfte ve şiş kebabı, döner kebap veya acılı, yoğurtlu, patlıcanlı diğer kebap çeşitlerinin en leziz örneklerini özel kebapçılarda bulabilirsiniz.
İstanbul’da lezzet anlamında yok yok. Fast fooddan, kebapçılara, meyhanelerden, tavernalara, gece kulüplerinden, diskoteklere, yöresel yemeklerden, dünya mutfaklarının en incelikli örneklerine kadar her tür lezzeti bulmak mümkün.
Sanat ve Kültür Merkezi
İstanbul aynı zamanda uluslararası bir sanat ve kültür merkezi. Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali, dünyanın her tarafından gelen sanatçıların katılımıyla, her yıl, Haziran ve Temmuz aylarında burada gerçekleşiyor. Klasik müzik, caz, sinema, tiyatro ve plastik sanat dallarında düzenlenen festivaller uluslararası nitelikte. Operalar,operetler, baleler, filmler, konserler, sergi ve konferanslar şehrin zengin kültürel paletinde yer alıyor.

Motorsporlarının kalbi İstanbul’da atıyor
Önemli bir kültür ve turizm kenti olan İstanbul aynı zamanda motorsporlarının dünyadaki en önemli merkezlerinden biri. Dünyanın en modern yarış pistlerinden biri olan İstanbul Park’ın yapılmasıyla birlikte önemli motorsporları organizasyonlarına ev sahipliği yapmaya başlayan kent, bu alanda bir rekora koşuyor. Motorsporlarının zirvesi olarak anılan Formula 1’le birlikte hızlı bir başlangıç yapan İstanbul, bu dev organizasyonun ardından çok kısa sürede DTM, WTCC, FIA GT, Le Mans ve Moto GP gibi dünyanın en önemli yarışlarını arka arkaya gerçekleştirdi.

Üsküdar
Üsküdar, Kız Kulesi ile bütünleşen bir semt. Karşıya, Avrupa’ya geçişin iskelesi. Meydandaki 16. yüzyıl camileri, ortadaki abidevi çeşme, sahildeki minyatür Şemsi Paşa Camii ve Medresesi Türk sanatının güzel örnekleri. Tarihi Karacaahmet Mezarlığı ve daha ilerideki büyük ve küçük Çamlıca tepeleri Üsküdar’ın sırtlarında bulunuyor.
Alışveriş Cenneti
İstanbul’a sadece alışveriş amacıyla da gidilebilirsiniz. Bu işe başlamak için en iyi yer şehrin eski kısmındaki Kapalıçarşı. Labirent tarzı sokaklarda ve geçitlerde 4000’i aşkın dükkan yer alıyor. Burası, hala şehrin ticaret merkezi, her zevk ve keseye uygun bir şeyin bulunduğu orijinal bir alışveriş yeri. Türk el sanatları, dünyaca bilinen halılar, el boyaması parlak renkli seramikler, bakır ve pirinçten aynalar, lületaşından pipolar en gözde hediyeliklerden. En iyi kalitedeki deri ve süet eşyaların fiyatları oldukça uygun. Çarşının ortasındaki Eski Bedesten’de nadir antika parçaları bulabilirsiniz. Eminönü’ndeki Yeni Camii’nin yanı başındaki Mısır Çarşısı veya Baharat Pazarı’nda mistik doğunun hayal alemine uzanabilirsiniz. Şehrin eski bölgesindeki Sultanahmet de ayrı bir alışveriş merkezi haline aldı son yıllarda. 18’inci yüzyıl Mehmet Efendi Medresesi’ndeki İstanbul Sanatları Çarşısı ve yakınındaki, Sinan tarafından yapılan 16. yüzyıl Caferağa Medresesi’nde zanaatkarları çalışırken görmek ve yaptıklarından satın almak mümkün. Taksim – Nişantaşı – Şişli semtlerindeki seçkin dükkanlar pazar yerlerindeki kargaşanın tam tersini yansıtıyor. İstiklal, Cumhuriyet ve Rumeli Caddelerinde, Türkiye’nin yüksek kaliteli tekstillerinden üretilen şık modelleri satan dükkanları rahatça gezebilir ve alışveriş yapabilirsiniz. Birbiri ardı sıra açılan alışveriş komplekslerinde ise İstanbul’daki en şık mağazaların şubeleri yer alıyor.

Prens Adaları Büyükada
Adalar’ın İstanbul’a hem en uzak, hem de en büyüğü olan Büyükada, tarihi iskelesi, büyük çarşı meydanı ve ünlü balık lokantalarıyla ziyaretçilerini son derece keyifli bir atmosfer içinde karşılıyor.
Anadolu Kulübü tesislerine uzanan sağ kanattaki yolda çay bahçeleri ve balıkçı barınağı yer alıyor. Birahanelerin, midye tavacıların ve kafelerin dizildiği yol çarşıya çıkıyor.
İmparator II. Justinianus Kuropalatis M.S. 569’da Büyükada’da bir saray ve manastır yaptırdığı için bu adla anılmış. Daha sonra prenslerin sürgün yeri olmuş.
Kaymakamlık, belediye ve devlet daireleri Adalar’dan oluşan ilçenin merkezi olan Büyükada’da bulunuyor.

Aya Yorgi Tepesi
Dik bir yokuştan yürüyerek 20 dakikada çıkılan ve adanın en yüksek noktası olan 202 metre yüksekliğindeki Yücetepe, yaygın olarak “Aya Yorgi Tepesi” olarak anılıyor. Buradaki Aya Yorgi Manastırı ve Kilisesi her yıl 23 Nisan ve 24 Eylül tarihlerinde çok sayıda yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret ediliyor. Hıristiyan inanışına göre, Aya Yorgi’ye yürüyerek çıkan insanlar “yarı hacı” sayılıyor.

Aya Yorgi Kilisesi
Burgazada
Kayalık ve bitki örtüsü açısından fakir olan Burgazada’nın kıyılarından denize girilebiliyor. Yeterli tesislerin mevcut olduğu Ada, İstanbullular tarafından sayfiye olarak kullanılıyor. İskeleye yanaştığınızda meydanın hemen gerisindeki cami ve az ötesindeki kilisenin, Ada mozaiği hakkında kabaca da olsa bir fikir verdiği Burgazada, Kalpazankaya’sı ve Sait Faik’i ile ünlü bir adamız. Sait Faik’in müze haline getirilen Burgaz Çayırı Sokak 15 numaradaki evi ziyarete açık bulunuyor.

Kınalıada
İstanbul’a en yakın ada olan Kınalıada, Adaların en küçüğü.Kınalıada’da fayton bulunmuyor. Zira bir ucundan diğer ucuna yürüyerek en çok 20-25 dakikada ulaşmanız mümkün. Diğer adalara göre daha sarp yamaçlardan ve küçük koylardan oluşan kıyı şeridi, çok sayıda insanın aynı alanı paylaşabilmesine izin vermiyor. Buna en uygun alanda da zaten Ayazma Plajı yer alıyor.
Heybeliada
Daha çok mütevazı bir kasabayı andıran Heybeliada’da Büyükada ve Burgazada’da olduğu gibi faytonla gezebilirsiniz.
Yerleşim alanlarının, mahallelerin içinden geçerek ulaşılan Ruhban Okulu ve Aya Triada Manastırı’nın yanı sıra, şimdiki adıyla Heybeliada Rum Erkek Lisesi de adadaki tarihi hayli eskiye dayanan yapılardan. Birçok Ortodoks din adamı yetiştiren Heybeliada Rum Erkek Lisesi’nin geçmişi 1200’li yıllara uzanıyor.
Yazları adada denize girmenin yanı sıra, yüzme, kürek ve yelken sporları da rağbet gören etkinlikler arasında. Adalıların yaşamında deniz ve balık önemli bir yer tutuyor.

Polonezköy
Eski adıyla Adampol, yeni adıyla Polonezköy bir Polonyalı köyü.
Alışılmış köylere hiç benzemeyen yeşile boğulmuş bir yerleşim merkezi Polonezköy. Güzel, geniş bahçeli yapıları; lokantaları, piknik alanları, yürüyüş, koşu ve bisiklet parkurları, ata binerek yemyeşil doğanın içinde bol oksijenli geziler sunuyor Polenezköy. 1842’de Polonya işgal edilip paylaşılıyor. Prens Adam Czartoryski sürgünde bulunduğu Paris’ten bağımsızlık için mücadele başlatıyor. 1856’da Osmanlı, Kırım Savaşı’na girerken Polonya’dan kaçan asker ve sivilleri toparlayıp Osmanlıyla birlikte savaşa katılıyor. Savaş sonrası da Sultan Abdülmecit burada bir köy kurma izni veriyor. Polonyalılar o gün bu gündür burada oturuyorlar. Ana karakterini halen koruyan Polonezköy’de nitelikli konaklama tesisleri mevcut.

Kilyos
İstanbul yakınındaki en temiz deniz Kilyos’ta.
Belgrad Ormanları’nın arasından geçilirek gidilen Kilyos, yaz ayları dışında da gidilebilecek güzellikte. İstanbulluların balık yemek, piknik yapmak, uzun sahillerinde uzun yürüyüşler yapmak ve kaçamak koylarda biraz yalnız kalmak için seçtikleri bir mekan. Kilyos yolu, buradaki kır lokantalarının sunduğu mangal keyfi ya da kiremitte alabalık için sık sık mola vermeye değer güzellikte.
Ağva
Ağva, Çanak ve Göksu dereleri arasında kalmış, alüvyonlar üzerine kurulmuş bir sahil kasabası.
Eski zamanlarda Ceneviz ve Venediklilerin kolonisiymiş. Ağva’nın plajı 50 metre eninde 2.5 km. uzunluğunda pırıl pırıl bir denize sahip. Son yıllarda daha çok ilgi çekmeye başlayan Ağva, şirin balıkçı köyünden tatil beldesi olmaya geçiyor. Ağva’da daracık sokakların keyfini çıkarmak için yürüyerek dolaşmak gerekiyor. Tekne ile denizden yapılacak bir geziye katılırsanız denizle rüzgarın oydukları ilginç kayaları görme şansına sahip olursunuz. Bunların en ünlüsü de görüntüsü ve rengi ile duvaklı bir geline benzeyen Gelin Kayası. Ağva’da ev pansiyonların yanı sıra otellerde mevcut.

Şile
Geniş kumsallarıyla İstanbulluların nefes aldıkları yerlerden biri Şile.
Envai çeşit balık yiyebileceğiniz salaş balık lokantaları, festivalleri, sanatçıları, uzun kumsalları, dev kayalıkları, şık hafif giysiler dokunan ünlü beziyle Şile bilinen tarihi M.Ö. 7. yüzyıla kadar giden sevimli bir kent. Antik Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı uygarlıklarından her biri arkalarında kendine özgü izlerini bırakarak geçip gitmiş bu küçük kasabadan. Eski Yunanca’da Vahşi Çiçek anlamına gelen Şile’de bu mevsimde de keyifli bir tatil yapmak mümkün. İsterseniz Şile merkezinde, isterseniz çevresindeki yerleşim yerlerindeki konaklama tesislerinde kalabilirsiniz. Hepsi de doğayla kucaklaşıp, dinlenmenizi sağlayacak.

