Le Corbusier 1887-1965 Hiç Unutulmayacak mı

Le Corbusier 1887-1965 Hiç Unutulmayacak mı?

Ölümünün üzerinden 40 yılı aşkın süre geçtikten sonra da onu unutamıyoruz. Her yıl onu konu alan yeni kitaplar yayımlanıyor. Yeni sergiler açılıyor, toplantılar düzenleniyor. Yapılarının konumlandığı kentler turizm gelirlerini tırmandırıyor. Hatta Firminy gibi, yarım kalmış bir Le Corbusier yapısını onyıllar sonra tamamlatıp “müşteri” çekmeyi hesaplayan kasabalar bile var. Modernizm’i anlatırken hala onu merkez alanlar bulunduğu gibi, çağdaş dünyada kent ve mimarlık adına olumsuz bulduğu hemen her şeyi ona maledenler de mevcut. Örneğin, R. Sennett kamusal insanın çöküşünden neredeyse onu sorumlu tutuyor. Anlaşılan, Le Corbusier 20. ve –öngörülebildiği kadarıyla– 21. yüzyılın hem ego hem de alter egosunu simgeliyor. Dünyayı daha iyi, daha yaşanılır kılmak adına mimarlık ve genelde tasarım aracılığıyla yapılan ne varsa ona atfedilebiliyor. “İyi LC”, bu olumlulukları düşleyen adam. “Kötü LC” ise benliğinin gizli derinliklerinde çağdaş yaşamı ve fiziksel çevreyi disipline etmek için uğraşan bir otokrat. Modern dünyanın tüm kazanımlarını, özgürlük ve açılımlarını, yine o dünyayı disipline edip, kendi öngördüğü katı ya da esnek düzene sokmak için kullanan biri o. Moderniteye rağmen modern olduğu da iddia edilebilir. Sadece çağdaş iletişim olanaklarını ve medyayı kullanımı bağlamında bile çağ açıcı bir rolü var. Ama aynı kullanım sayesinde etkisini herkesten fazla duyurmayı da başarıyor.

Bu iyi-kötü tartışması daha ne kadar devam eder bilinmez; ancak bildiğimiz bir şey var ki, Le Corbusier’siz bir 20. yüzyıl tarihi asla yazılamaz. Onun bu etkisi sadece kitapları ve medyatik etkinliği aracılığıyla yayılmadı. Japonya’dan Arjantin’e, ABD’den Hindistan’a dek sayısız ülkede yapılar yaptığı, daha fazla sayıda ülkede konferanslar verdiği ve Türkiye de dahil pek çok ülkeye projeler ürettiği için, dünyanın onunla tanışıklığı dolaysız denecek kadar yoğun ve çarpıcı oldu.   

Hollanda Mimarlık Enstitüsü (NAi) ve Tokyo’da Mori Sanat Müzesi’ndeki iki kapsamlı retrospektif sergiyi fırsat bilip, büyük ustayı bir daha tartışmaya açıyoruz.      

Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *