Şelaleler

ŞELALELER


Bir Sürekli Düşüş Öyküsü

Doğanın en görkemli ve heyecan verici oluşumları arasında şelaleler kuşkusuz ilk başlarda yer alıyor. Tonlarca ağırlıktaki suyun metrelerce yükseklikteki uçurumlardan aşağı kulakları sağır eden bir gürültü ve nem bulutu içinde düşerken yarattığı manzarayı seyretmek, hayatın en keyifli deneyimlerinden biri. Üstelik bu manzara bir de, şelalelerin genellikle yer aldığı dağlık mekanların olağanüstü doğal güzellikleri ve şelalelere her zaman eşlik eden gökkuşakları içinde düşünülürse, sözü edilen keyfin yoğunluğu daha iyi anlaşılıyor.


Şaleleler sonsuza kadar yaşamıyor. Altlarındaki zemin, sürekli olarak üzerinden akan suyun aşındırıcı etkisine maruz kalıyor.


Şelalelerin oluşum öyküleri bir sır değil. Nehirlerin dik yer şekilleriyle, uçurumlarla karşılaştığı her noktada bir şelale oluşuyor. Dünyanın hemen her yerinde dağların tepelerinde biriken karların eriyerek aşağı inmesi sırasında oluşan sayısız küçük şelale (çavlan, çağlayan) var. Büyük şelalelerin çoğuysa, nehirlerin, yüksek platoların kenarlarındaki uçurumlardan aşağı dökülmesiyle oluşuyor.

Şelalelere genellikle nehirlerin yukarı bölgelerinde dağ ve tepeler üzerinde rastlanması tesadüf değil.  Bilinen şelalelerin çoğuysa sert kaya tabakalarının yumuşak bir kaya tabakasını örttüğü yerlerde oluşuyor.

Su sert kayalar üzerinde akıyor ve yumuşak tabakalara ulaştığında buraları aşındırmaya ve oymaya başlıyor. Bu şekilde geçen binlerce yılın ardından yumuşak kaya tabakası tümüyle aşınıyor ve su belli bir noktadan sonra dik olarak düşmeye başlıyor. Yıllar içinde daha dik ve daha derin bir hale gelen bu uçurum, şelalenin ortaya çıkmasıyla sonuçlanıyor. Şelalenin düştüğü noktada ise derin bir havuz oluşuyor.

Şaleleler sonsuza kadar yaşamıyor. Altlarındaki zemin, sürekli olarak üzerinden akan suyun aşındırıcı etkisine maruz kalıyor. Çoğu durumda su, üzerinden aktığı kayayı direkt olarak baştan sona aşındırıyor, yavaş yavaş seviye farkını azaltıyor ve üzerindeki şelale de uzun yıllar içinde yok oluyor.

Kimi zaman özellikle  nehrin üzerinde aktığı zeminin çok sert olduğu durumlarda, bu nehir üzerindeki şelale kayanın altını oyuyor ve dalma havuzları olarak da bilinen gölet ve sualtı mağralarının oluşmasına neden oluyor.

Daha zayıf kayaların aşınıp, bu şekilde üzerlerindeki kayaların altını boşaltması, zaman içinde üstteki blokların çökmesine ve ilkinden biraz daha yukarda, ikinci bir şelalenin oluşmasına yol açıyor. Böylece, yüzyıllar içinde birçok şelale bu şekilde nehrin kilometrelerce yukarısına göç ediyor.

ŞELALE TANIMLARI



Her ne kadar şelaleleri ölçek ve şekillerine göre ayırmak pek mümkün değilse de, onları tanımlamak için kullanılabilecek bazı standartlar belirlemek mümkün. Aslında bir şelale türünü ve bölümlerini tanımlamak için yabancı dillerde olarak kullanılan 5-6 ayrı sözcük bulunmakla birlikte Türkçe’de yalnızca dört sözcük var.

Şelale: Bir akarsu ya da nehrin herhangi bir şekilde dikey olarak düştüğü ya da kaydığı bölümüne verilen ad.

Çağlayan: Şelalenin daha küçük versiyonu. Genellikle şelalenin bir bölümünü tanımlamak için kullanılıyor. Birçok küçük parçadan oluşan şelaleleri tanımlamak için de bu tanımın kullanıldığı oluyor.

Çavlan: Genellikle bir nehir üzerinde olan çok güçlü ve büyük şelaleler için kullanılıyor.

Kanal: Genelikle iki büyük kaya parçası veya uçurum kenarları arasında bir şelalenin dar ve güçlü aktığı bölüm.

ŞELALE TÜRLERİ

Dağ Şelaleleri

Yer şekilleri arasında çok azı suyun gücünü şelaleler kadar iyi sergiliyor. Şelaleler yalnızca üzerinden suları döküldüğü bir kaya çıkıntısından ibaret olmaktan çok, suyun dikey olarak düşme konumunu sürekli kılan bir dizi koşulun bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkıyorlar.

Şelalelerin büyük bir bölümü ise farklı sertlik derecelerine sahip kaya tabakalarının bir araya gelip büyük bir kitle oluşturması sonucu ortaya çıkıyor. Sert tabakalar aşınmaya daha fazla dirençli. Yumuşak tabakalar ise kısa zamanda aşınıyor. Bu, etrafımızdaki dağların çoğunda kolayca görülebilen bir olgu. Bu dağların çoğunun zirvesi aşınmaya dirençli kireçtaşı veya dolomitten oluşuyor. Daha yumuşak şist tortuları bu direçli tabakaların altında korunmuş olarak kalıyor. Böylece eğer bir nehir, daha yumuşak bir şist tabakasını kaplayan dolomit türü dirençli bir kaya tabakasının üzerinden akıyorsa, dolomitin altında duran yumuşak tabakayı daha hızlı aşındırıyor. Kimi durumlarda bu olgu, nehrin kaya tabakasının daha yumuşak katmanlarını oyarak alttan akmasına bile yol açıyor ve bu da çoğu şelalelenin altında bulunan mağaraların oluşumunu sağlıyor.  Hatta bazen suyun açtığı oyuk o denli genişliyor ki desteksiz kalan sert tabaka suyun ağırlığına fazla dayanamayarak çöküyor. Bu çöküşün sonucu oluşan mağara ve girintiler de kayboluyor ve hem uçurumun derinliği hem de şelalenin yüksekliği artıyor. Bazense kaya kütlesi içindeki yumuşak-sert tabaka ilişkisi aynen devam devam ediyor ve oluşan uçurum nehrin daha yukarılarına kayıyor. Bu tür durumlarda da şelalelerin önündeki kanyonlar oluşuyor. Sertlik dereceleri arasındaki farklılık sürdüğü sürece şelalenin de ömrü sürüyor.


Buzul Şelaleleri


Bir başka şelale grubu ise buzullar tarafından oluşturuluyor ve en görkemli şelalelerin bazıları da varlıklarını buzullar tarafından oyularak oluşturulan asma vadilere boçlu. Yaklaşık 10 bin yıl önce yaşanan son Buz Çağı sırasında üzerlerindeki ağır buzulların basıncıyla dağlarda derin vadiler oluştu. Daha küçük vadiler, büyük vadilerin üzerinde asılı kaldı. Altındaki kayayı aşındırarak derin ve geniş bir U-biçimli vadiye dönüştüren dev bir buzul üzerinde V-biçimli bir nehir vadisi varsa, buzulun erimesiyle birlikte, daha önce ana nehre doğrudan doğruya karışan nehir kolları, önce dik duvarlı bir vadiden aşağı dökülecek ve ondan sonra daha aşağıda kalan nehre karışacak. İşte küçük vadilerin büyük vadilerlerle birleştiği yerlerde bulunan şelaleler bu türden buzul şelaleleri oluyor.

Bazı şelaleler ise nehir vadilerinin depremlerden sonra yükseklik kazanması sonucu oluşuyor ve bu nedenle de sakin nehirler üzerindeki şelaleler çoğu zaman oralardan bir fay hattı geçtiğinin belirtisi olarak görülüyor.

Nehir Şelaleleri


4 mil uzunluğunda bir alandan dökülerek yeryüzünün en yüksek hacimli şelalelerinden birisi olan Iguazu.

Genellikle büyük nehirler üzerinde bulundukları için şelalelerin bir kısmını diğerlerinden bu şekilde ayırabiliyoruz Nehir şelaleleri genellikle uzun olmaktan çok geniş ve daha fazla su hacmine sahipler. Bu tür şelalelerin, diğerlerinin aksine, kurak mevsimlerde kuruma ihtimali çok azdır ve yoğun yağmurların ardından da genellikle ivintileri çok artıyor.


ŞELALELER VE UYGARLIKLAR




Şelalelerin yalnızca sahip oldukları muhteşem görüntülerden dolayı ya da romantik sevgililer için değerli olduğunu düşünmek oldukça hatalı bir yaklaşım. Çoğu zaman kendi yokoluşlarıyla da sonuçlansa, şelaleler çok uzun zamanlardan bu yana insanlık için başta gelen enerji kaynaklarından biri. Üstelik yalnızca elektrik enerjisine dönüşüp yokoldukları modern zamanlarda değil, insanların henüz doğayla barışık olduğu, onunla bir egemenlik ilişkisi içinde olmadıkları antik zamanlarda da şelalelerin gücünden yararlanılmış.

Dünyanın en büyük uygarlıklarının su kenarlarında kurulduğu unutulmamalı. Nil nehri üzerinde Mısır, Mezopotamya üzerinde Sümer-Akad-Babil, Sarı Nehir üzerinde Çin, Amazon ve kolları üzerinde Maya-İnka-Aztek ve İndus Nehri üzerinde kurulan Hint uygarlığı ilk akla gelen örnekler arasında sayılıyor.

Yine örneğin Amerikan tarihinin Appalachya ile Atlantik sahilleri arasındaki Şelale hattı boyunca dizilmiş bir dizi şelale tarafından şekillendirildiğini söylemek hiç de abartı sayılmamalı. Aslında, kıyılardaki yumuşak kaya yapılarının, yükseklerdeki sert kaya tabakalarına nazaran çok daha hızlı aşındığı böylesi coğrafyalarda sözü edilen şelale hatlarına sık rastlamak, çok da şaşırtıcı bir durum değil. Yükseklerdeki sert kaya tabakaları üzerinde nisbeten sakin akan nehirler, daha yumuşak kayaların hızla aşındığı aşağı bölgelerdeki hat yoluna  ulaştıklarında bir çok şelale yaratarak yollarına devam ediyor.

Daha kolonyal dönemlerde, bu nehirlerin dar boğazlara girip debilerinin arttığı noktalarda  kurulan ‘kinetik’ endüstriler bu şekilde yaratılan enerjilerle besleniyorlardı. Buralar özellikle 19. yüzyılda  giderek birer ticaret ve sanayi kentine dönüştü.

TURİZM VE ŞELALELER


Her yıl binlerce insan tarafından ziyaret edilen şelaleler turizm ekonomisinin en önemli ürünlerinden birini oluşturuyor.


ŞELALELER VE ENERJİ


Şelaleler aynı zamanda birer doğal enerji kaynağı. Çoğu zaman büyük şelalelerin hemen yanı başında bir de hidro elektrik enerji istasyonuna rastlanması bu yüzden bir tesadüf değil. Düşmekte olan suyun yarattığı güç, enerji tribünlerini döndüren çarklar üzerine yönlendirilir. Bu tirbünler ise hidroelektrik enerji adı verilen bir tür elektrik üretir.


Posted

in

by

Tags:

Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *